Ne ara kalplerimiz bu kadar uzaklaştı birbirinden. Öyle bir zamandayız ki, kimse birbirini anlamıyor.
Herkes bir şeyleri söylemenin ve konuşmanın derdinde. Fakat kimse ne söylediğinin farkında değil. Doğru bir hakikati ifade ederken bile yanlış yolları seçiyoruz. Yanlış lisan, yanlış üslûp, yanlış zaman, yanlış mekân. Kalplerimiz bu yüzden darmadağın oluyor. Dağılan kalpleri toplamak da bir o kadar zorlaşıyor. Ha kavga etmişsin, ha bağırmışsın. Hal diline yansıtamadıktan sonra ne önemi var bütün bunların. Birbirinden uzaklaşmışsa iki kalp, avazının çıktığı kadar bağır. Ne fayda... Kulaklar duymaz, gözler görmez.
Ne ara bu hale geldik inanın ki mütehayyirim. Sabrımız, sükûnetimiz, hoşgörümüz, anlayışımız öyle boş yerlere gidiyor ki. Şu ana harcayacak hiçbir şeyimiz kalmıyor. Bize verilen duyguları da israf ediyoruz farkında değiliz. Televizyon, telefon, internet zamanımızı ve sağlığımızı götürdüğü gibi, duygularımızı da tüketiyor yavaş yavaş. Hissedemiyoruz artık farkında değil miyiz? Kendimizin ve karşımızdakinin duygularını, ne yaşadığını, ne hissettiğini hissedemiyoruz. Bir tükenmişlik sendromuna kapılmışız gidiyoruz.
Sadece nefsimiz için yaşar hale gelmişiz. Menfaatim neyi gerektiriyorsa onu yapıyorum artık. Yaptığım şeyin doğru veya yanlış olması mühim değil. Nasıl olsa her şey köprüyü geçene kadar... İnsanlar ne olduğunu bile anlamaz değil mi?
Ah aziz dostum! Söylediklerin iyi hoş da; bu bahsettiğin ahlâk, benim ahlâkım, bizim ahlâkımız olamaz, olmamalı. Senin bu anlattığın ahlâk, hayata karşı bütün inancını kaybetmiş birinin özellikleri. Sen öyle misin? Hiçbir umudun, hiçbir gayen yok mu ki, bu boşvermişlik girdabına sürüklüyorsun bizi de kendini de. Birbirimizi anlamayı bilmiyoruz diye anlamaya çalışmak için de mi hiç çaba sarf etmeyelim? Üslûbum yanlışsa meselâ, belki bir ümit doğrusunu öğrenerek ben de düzeltirim kendimi. Okudukça davranışlarım da düzelemez mi peki? Nolur böyle ümitsiz konuşma. Eğer inanmayı bırakırsam, ümit beslemeyi bırakırsam yaşayamam.
Canım dostum, zaten herkes ümit kırıcı, menfi konuşuyor, heyecanını, şevkini söndürmek için akbabalar etrafta kol geziyor. Bari sen yapma. Çıkmadık candan ümit kesilmez. Evet, bir anda mükemmel yaşayamam ben. İnsanım çünkü. Hata yapa yapa, tecrübe ede ede doğruyu bulacağım. Bir serçe kuşu, bir haftada uçmayı öğreniyor. Ben kuş değilim. Bir anda uçmamı isteme benden. Uçamam, kanatlarım kırılır. Serçe kuşuna o kabiliyeti yerleştirmiş Yaradan. Fakat benimkine öğrenerek, isteyerek ve çabalayarak yavaş yavaş mükemmelleşme kabiliyetini koymuş. Başkaları gibi de olamam. Çünkü herkesin kabiliyeti farklı yönde. Bırak kendimi keşfedeyim. Beni sürekli başkalarıyla kıyaslarsan kendimi bulamam. Kendime doğru yolculuğumda bana destek ol, köstek olma. Bak sen de görüyorsun aslında. Beş yıl önceki benle, şimdiki ben aynı değil. Yanlış yola sürüklenmemem için, vicdanıma manevî yasakçıyı yerleştirebilirsin meselâ. Ki harama meylettiğimde vicdanım “Dur!” desin. Evet, aklıma kapı aç. Fakat ihtiyarımı elimden alma. Doğru ve yanlış yolu göster. Fakat bırak kendi yolumu kendim seçeyim. Allah bana bu hürriyeti vermiş. Neticesine de ben katlanacağım. Sen de bu hürriyeti ver. Çünkü sen benim irademi, ihtiyarımı elimden aldıkça ben savunmasız kalıyorum ve dışarıdaki saldırılara karşı kendimi muhafaza edemiyorum. Daha çok hata yapıyorum.
Sevgili dostum, biliyorum çok yüklendim sana. Aslında senden daha çok kendime kızıyorum. Nefsime acıyorum. Neden biliyor musun? Çünkü, kendi kusurlarımı söylerken bile başkası üzerinden değerlendirme yapıyor nefs-i emmarem. Senin üzerinden anlattığım her şey kendi nefsimin kusurları. Bu kusurları düzeltebilmenin yegâne çaresi de daha çok okumak ve okuduklarımı ihlâsla hayatıma geçirmeye çalışmak. Üstad çok güzel söylemiş de ben dilimde dolandırıp duruyorum. “Doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu yaşamak.” Hah, işte tam olarak söylemek istediğim. Sözümün uzunluğu sizi usandırmasın. Zira ben de biliyorum ki, bu karışık sözler çok fazla olduğundan anlaşılmayı zorlaştırıyor.
Lâkin naparsınız, insan içindekileri yazamadan duramıyor işte. Duramıyor ki yazıyor. Belki bu duyguları birileriyle paylaşmak, insanın hayatını bir nebze olsun anlamlı kılar. Dünyaya geliş gayemizi doğru neticeye ulaştırmak duâsıyla...