İçinde hâlâ tazeliğini muhafaza eden bir makale.
O kitabın başlangıcında şöyle yazıyordu:
“Evet kudret ve zafer, yalnız hakta ve ihlâstadır. Mü’minlerin inancı hayat prensibi, sarsılmaz ölçüsü budur.
Hakka bağlanmak, fikir ve vicdanla, iman ve iz’anla hakikatleri fethetme zaferidir. Hak yoluna baş koymak, hak bellediği düsturları ölesiye savunmak, fazilet ve karakter zaferidir. Bir ömür boyu gerçek insanî değerleri benimsemek, her şeye rağmen fazilet ve hukuk yolundan ayrılmamak beşeri bir zaferdir.
Zafer, kaba kuvvetin hiçbir hakkaniyet ölçüsü tanımadan İlâhî ve beşerî bütün değerleri çiğneyerek etrafına hükmetmesi de değildir. Bizler zaferi hiçbir zaman böyle anlamıyoruz. Yani, Ebucehilin cahiliyet ölçüsü ile Mekke’deki hükmü, Firavun’un Nemrud’un Arşa yönelen hezeyanları zafer değildir. Cengiz ve Hülagu’nun Stalin ve Mao’nun vahşeti zafer olamaz.
Fakat Hazret-i Muhammedin (asm) Hıra’daki ıztırap ve itikâfı zaferdir. Hazret-i İsa’nın cihadı, Galile’nin fikir savaşı, Sokrat’ın savunması, Yunus ve Mevlânâ’nın sevgisi zaferdir.”
Bu ifadeler hâlâ kulaklarımı çınlatır.
O kitabın içinde bir makale var, bu makaleyi hiç ilâve yapmadan buraya alıntılamak istiyorum.
İçinde israf edilen, fuzulî tek kelime bile yok. İşte makale:
“(Rudyard Kipling’in “Eğer” adlı şiiri ile ilgili olarak yazılan bu yazı, Akşehir’de yayınlanan Demokrat Akşehir gazetesinin 26 Şubat 1953 tarihli nüshasında neşredilmiştir.)
Rudyard Kipling’in Şaheseri Münasebetiyle…
Demokrasinin temeli fikir ve vicdan hürriyetidir. Demokratik bir nizamda kanunlar dairesinde çeşitli fikirler ileri sürülebilir, müdafaa edilebilir. Fakat, kimse tasvip etmediği bir fikri kabule icbar edilemez. Bizden farklı düşünceleri beğenmeyebiliriz, buna rağmen onlara karşı cebir kullanamayız. Demokratik bir sistemde fikirlerinden dolayı herkes tenkit edilebilir, fakat hiç kimse tahkir edilemez. Hatalı düşündüğüne kani olduğu insanlar karşısında Garp medeniyetinin ne demek olduğunu anlamış münevver bir insana düşen vazife; onlara yumrukla, tehditle, küfürle saldırmak değil, mantıkla, ilimle, anlayışla yaklaşmak olmalıdır. Bizden farklı düşünenleri yok etmeye değil kurtarmaya bakmalı, kafalarını kırmağı değil, aydınlatmayı vazife bilmeliyiz. Kalplerimiz kine değil sevgiye, zulme değil merhamete yuva olmalı; zulmeti değil nuru göstermeliyiz.
Bunu anlamak, bunu anlatmak ise her zaman kolay değildir.’ «Şayet» bu yolda çalışırken bin bir iftiraya uğrar ve hücuma maruz kalınırsa, buna rağmen nevmidiye kapılmamalı ve büyük mütefekkir RUDYARD KİPLING’in aşağıda ki şaheserini prensip ittihaz ederek hareket etmelidir.
Şayet hayatının bütün eserlerini mahvolmuş görüp de onu, hiçbir şey söylemeden tekrar doğrultabilirsen;
Yahut bunca senelik kazancını bir hamlede,
Hiç sesini çıkarmadan, ah etmeden kaybetmeğe kadirsen; İnsafı elden bırakmaksızın kuvvetli olabilirsen;
Herkesin senden nefret ettiğini bildiğin halde, kin bağlamaz,
Fakat savaşır ve kendini müdafaa edebilirsen;
Ahmakları kandırmak için alçaklar tarafından değiştirilen kendi sözlerinin yeniden kulağına erişmesine tahammül edebilirsen;
Ve kendin bir kelime yalan söylemeksizin, çılgın ağızların senin hakkında yalan savurmalarına dayanabilirsen;
Halka kendini sevdirmekle beraber vakarını da koruyabilirsen;
Halk olmakta devam ettiğin halde krallara yol gösterebilirsen;
Hiçbiri seni kardeşçe sevmese de Sen her dostunu kardeş sayabilirsen;
Asla şüpheci ve yıkıcı olmaksızın, düşünmeyi, görmeyi ve bilmeyi öğrenirsen;
Hülyanı kendine hâkim kılmaksızın hayale ve sadece bir mütefekkir haysiyetiyle tefekküre dalabilirsen;
Hiddetten kudurmaksızın sert, tedbirden ayrılmaksızın cesur, ukala olmaksızın iyi olmasını becerebilirsen;
Şayet İkbalden sonra nikbete düşer ve hayatın bu iki cilvesini de aynı güler yüzle karşılayabilirsen;
Ve bütün etrafındakiler aklını ve cesaretini kaybettikleri zaman, sen kendi kafana ve yüreğine sahip olabilirsen;
O zaman krallar, tarih ve zafer senin ebedî kölelerin olur; hatta krallardan ve şereften daha iyisi var;
O zaman oğlum tam adam olursun.”
Yeni Asya yayınları içinde yayınlanan bu kitapta anlatılan demokrasi fikri…
Ve şimdi 2017…
İşte Yeni Asya…
Dün neyi müdafaa ettiyse, bugün aynı kararlılıkla hürriyeti, demokrasiyi müdafaa etmekte.
O zaman yüzlerce mahkemede Risale-i Nurun beraatine takvalı dindar hukukçular karar vermemişlerdi.
Fikri ne olursa olsun vicdanında hukukun üstünlüğü hâkim olan hâkim ve savcılar karar vermişlerdi. Adaleti benimseyen vicdanlar bu kararı vermişlerdi. Bu kararı veren hâkimlerin içinde sağ görüşlü hâkimler de vardı, sol görüşlü hâkimler de. Hatta ateist hâkimler bile vardı.
Ama onlar hukukun üstünlüğünü her şeyin üstünde gördüler. O cesur hâkimleri saygıyla anıyorum. Körü körüne din ve hukuk düşmanlığı yapan hukukçuları da lânetliyorum.
Bu neşrettiğim makale “Zafer Bizimdir” kitabından Av. Bekir Berk Ağabey’in 1953’te bir dergide neşredilen makalesi.
Gerçek hukuk adamı Bekir Berk Abiye binler rahmet…