1970-1980 yılları arası...
Anadolu’da muazzam bir muhabbet seli...
Nur’un parıltısı gözleri kamaştırıyor.
Nur fedaisi ağabeyler Anadolu’yu adım adım dolaşıyorlar...
Okuduklarını yaşıyor, yaşadıklarını büyük bir heyecanla anlatıyorlar...
Köy köy, kasaba kasaba, vilayet vilayet geziyorlar...
Yüzlerindeki nurla girdiği yeri aydınlatıyor, baktığı kalpte hidayete vesile oluyorlar.
Sanki Risaleler yeni yazılmış, yeni neşrediliyormuş gibi...
Evet 1970‘den 1980’lere kadar bir tarafta baskınlar, diğer tarafta yeni Nur dershanelerinin Anadolu’da açılışları...
Ve bu kardeşinizin Nur dâvâsı ile tanıştığı dönem...
Vatan topraklarında anarşinin dorukta olduğu; kimin neye, nasıl hizmet ettiğinin bilinmediği, genç neslin maddî ve manevî anlamda hızla tahrip edildiği yıllar...
Ama bu tahribin karşısında, nuruyla umut ışıkları saçan bir topluluk var...
Baskılar Nur Talebelerini daha da gayrete getiriyor...
Toplumun her kesiminde Nurlar yayılıyor, üniversitelerde Nur Talebeleri nuranî çalışmalarla başarılı hizmetlere vesile oluyor...
Cemaatimiz tek vücut..
Ufak tefek ayrılıklar hizmete menfî anlamda tesir edemiyor...
Yeni Asya gazetemizin hemen her manşeti ülkenin gündemine oturuyor...
Çünkü düstur belli...
“Sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza...”1
Nur Talebeleri omuz omuza idi, kardeşlik sırrı, birlik şuuru ile ittifakı vazife bilip, Nur ölçülerini tatbik ederek, bir çizgi üstünde; Risale-i Nur çizgisi üstünde omuz omuza hizmet ediyorlardı.
Bu yüzdendi ki bir Nur Talebesi bazen on, bazen yüz kişi edercesine hizmetlerde etkiliydi...
İşte o heyecanlı dönemde diğer ağabeylerle (Bayram Ağabey, Sungur Ağabey, Tahiri Ağabey vs.) beraber Abdülkadir Badıllı Ağabeyi de tanıdım.
Asil duruşu ile, şarka ait samimî, net ve anlaşılır şivesiyle dâvâya sadakat derslerinden, hatıralarından istifade ettim...
***
1970’li yıllarda Trabzon’da gayretli bir esnaf hizmeti vardı.
Buna ilâve olarak oluşturulan bu şehirdeki ilk talebe dershanesinde kalmak bize de nasip olmuştu...
Beraber kaldığımız kardeşlerimizin hepsi vazife şuuruyla, şevkle hizmet ediyorlardı.
Hizmet çalışmalarımız Anadolu’daki cemaatimizde de şevke medar gündemler oluşturuyordu...
Ağabeyler zaman zaman şevkimizi arttıran, Risalelerdeki ölçülere dikkatimizi çeken ziyaretlerde bulunurlardı...
Onları sevinç ve heyecan içerisinde dinler, o azimle hizmet ederdik...
Ağabeylerin bizlerle ilgilenmeleri bizi gayrete getirir, onların yanında da kendimizi değerli hissederdik...
Dershanede kalmanın ayrıcalığını tavır ve hitaplarıyla çok güzel fark ettiriyorlardı....
Onlar bize değer verdikçe cemaatimiz de değer veriyor, biz de o aşk ve şevkle hizmet ediyorduk...
Trabzon Üniversitesinde sesimiz gürdü...
Çünkü gündemde biz vardık.
Nerede iman ve İslâmiyet’in aleyhine bir konuşma varsa biz hemen Risale-i Nur hakikatleriyle orada beliriyorduk...
Yurtlarda yapılan sohbetler, öğretim görevlileri ile bire bir görüşmeler, öğrenci arkadaşları dâvet ettiğimiz dershanemizden yayılan gür seda, Cuma günleri üniversite mescidinde yapılan Cuma sohbetleri, ağabeylerin bize kazandırdığı azimle devam ediyordu...
Trabzon’a gelen ağabeyleri hizmet sahamız olan üniversitemizi gezdirir, onlara hizmetlerimizi anlatır, öğrenci arkadaşlarımızla tanıştırırdık.
Onlar bizim ağabeylerimizdi...
Bu dâvâyı bize birçok çilenin ardından şerefle aktarmışlardı...
Bizler onlara baktıkça gerçek dâvâ adamını müşahede ederdik...
İşte o ağabeylerden biri de Abdülkadir Badıllı Ağabeydir...
Genç yaşta Risaleleri tanıması ve Risale-i Nur’a sadakati, teslimiyeti bize büyük örnekti...
O şevk dolu yıllardan kalan iki siyah beyaz fotoğraf...
Necmettin Şahiner Ağabey, Nazım Ağabey ve Abdülkadir Badıllı Ağabeyin Trabzon’u ziyaretlerinde onlara üniversiteyi gezdirdiğimiz esnada çekilen fotoğraflar...
İlk fotoğrafta sınıfımızda Necmeddin Ağabey ders yapıyor, ciddî görünümü mütevazılığına mani olmayan samimî bakışlı Abdülkadir Badıllı Ağabeyle -adeta ahir hayatımızda da birlikte olmak duâsı ile- beraber oturuyoruz.
Diğer fotoğraf karesinde beraber kaldığımız ve üniversite hizmetlerinde birbirimizden güç aldığımız kardeşler, Nazım Ağabey, Trabzon’un medar-ı iftiharı Müslim Selçuk Ağabey, Ramiz Selçuk Ağabey, Bahattin Gürsoy Ağabeyle birlikte KTÜ’nün girişindeyiz...
***
“Muhabbet, uhuvvet, sevmek İslâmiyetin mizacıdır.”2 ölçüsü, üniversite hizmetlerimizde şevkimizi arttırıyordu...
Bizimle beraber büyük yürekli ağabeylerimiz vardı.
Ve nesebi kardeşten yakın arkadaşlarımız...
Arkamızda gözünü daldan budaktan sakınmayan cemaatimiz vardı...
Bir de -ve en önemlisi de- “İman hem nurdur hem kuvvettir”3 hakikatini ders veren Risalelerimiz...
Biz böyle güçlüydük...
Böyle öğrendik, böyle yaşayacağız, bu şuurla da ölmek istiyoruz inşaallah...
Mekân ayrılıkları, meşrep ayrılıkları bizi ürkütmüyor...
Gönlümüzde “Madem imanı var, o noktada kardeşimizdir.”4 samimiyeti oldukça, inananlara ve bilhassa Nur dâvâsına hizmet edenlere sevgimiz, saygımız devam edecektir.
Çünkü, “Biz muhabbet fedaileriyiz, husûmete vaktimiz yoktur.”5
Ağabeylerimizde gördük husûmete vakit bulamamayı...
Onlarla geçen zaman bize manevcî cennetler yaşattı...
“Onlar”lı hatıralar gönlümde hep en derin izler olarak kalacak...
Dudaklarımda tatlı bir tebessüm olarak yaşayacak...
Badıllı Ağabeyin bizim için kendi sesiyle kasete aldığı Cevşen ve Celcelutiyenin ihlâslı akisleri hâlâ kulaklarımda...
O, şarkın kahraman, sadakatli Nur süvarisi idi..
Bu hizmet içinde bir kısım ağabeyler cemaat oldular.
Abdülkadir Ağabey de tek başına bir cemaat gibi idi; fakat onların hedefi birlik olmaktı, sebepler ve kader de öyle takdir etti...
Nur adındaki bu çınar ağacının gövdesindeki dallar çoğaldı.
Artık bu ağacın dallarının hep birlikte aynı gövdeye bağlı olduklarını fark etme zamanı gelmedi mi?
“Vur kazmayı dağa Ferhat,
Çoğu gitti, azı kaldı...
Kişne kır at, kişne kır at,
Çoğu gitti, azı kaldı...” 6
Nurun zaferini bu nesil görecektir.
Biz göremeyeceksek de bizim ruhumuz hüviyetindeki kardeşlerimiz görecektir bu bayramı inşaallah...
Çünkü rüya-i sâdıkada vermişler müjdeyi, asrın manevi mebusları:
“İstikbalde en gür seda İslâm’ın sedası olacaktır.”7
“Kur’ân’ın mecrasından ayrılarak, birleşmeyen su damlaları gibi, toprağa düşmeyiniz. Yoksa, toprak gibi, sefahet ve şehvet-i medeniye sizi emerek yutacaktır. Birleşen su damlaları gibi, Kur’ân-ı Kerîm’in saadet ve selâmet mecrasında ittihad ederek, sefahet ve rezalet-i medeniyeyi süpürüp, bu vatana ab-ı hayat olan hakîkat-i İslâmiye sularını akıtınız”8 emrine uymak bizim vazifemiz...
“Zulmetler yırtılıyor, açılıyor ufuklar.
İmanlı sinelerde Allah’a yöneliş var.
Sönmeyecek güneşi müjdeliyor şafaklar,
Gelecek mutlu günü kalplerde özleyiş var.”
Özlemle, hasretle bekliyoruz o günleri...
“Hak yolunda birleşmek; varlığın özüdür bu…
Hakikî kardeş olmak; Hâlık’ın sözüdür bu…
Marufu emreylemek; Peygamber izidir bu..
Sahabe mesleğine yeniden özeniş var…”9
En gür sadâ İslâm’ın sadâsı olsun diye hayatları boyunca gayret gösteren Nur bayraktarlarının dünya mekânından göçüp gitmeleri, hizmet sancağının el değiştirmesi değil midir?
Yanımızdan ayrılan Zübeyir Ağabey, Ceylan Ağabey, Hafız Ali Ağabey, Sungur Ağabey, Tahir Ağabey, Bayram Ağabey, Hulusi Ağabey ve Nur hizmetindeki bütün ağabeyleri rahmetle anıyor, Cenâb-ı Hakk’ın; Nurun süvarisi kahraman Abdülkadir Badıllı Ağabeye rahmet etmesini diliyorum...
Melekler izliyor buluşmanızı...
Mübarek olsun ağabey...
Dipnotlar:
1- Lem’alar.
2- Hutbe-i Şamiye.
3- Sözler.
4- Tarihçe-i Hayat.
5- Tarihçe-i Hayat.
6- Necip Fazıl Kısakürek.
7- Tarihçe-i Hayat.
8- Tarihçe-i Hayat.
9- Hacı Tevfik Paksu.