Can ağabey, cevval ağabey, hayat dolu mert ağabey!
Sen de göç etmişsin hakikî dünyaya...
Hakikat dünyasına göç etmişsin....
Sana saadet-i ebediye yolunda hayırlı yolculuklar diliyorum ağabey...
Evet Paşalıoğlu Ağabey candan, samimî, dâvâ ruhuyla bezenmiş, yıllar yılı Nur dâvâsının derdiyle dertlenmiş,
Daima Kur’ân hizmetinin sorumluluğunu omuzlarında hissetmiş dâvâ ruhlu bir ağabeydi...
Trabzon’da İhsan Paşalıoğlu Ağabey ile beraber kalmıştık...
Tek bir tane dahi olumsuz hatıramız yok...
Sanıyorum ki onunla beraber kalan her kardeş aynı huzuru ve eminliği hissetmiştir...
Onunla şevk dolu hizmet günleri geçirdik.
Bütün Türkiye’de renkli kişiliği ile tanınan ve sevilen bir ağabeydi o...
Hangi mekânda zikredilse ismi, tanıyan herkesin dudağında muhabbet dolu bir tebessüm belirirdi.
Muhabbet fedaisiydi çünkü, husûmete vakti yoktu...
1972-1973 yıllarında Trabzon’daki dershanemize polis baskını olmuştu.
O telâşlı anda bile bir dâvâ adamının sabırlı, metanetli, cesur ve dimdik duruşunu öğretmişti adeta...
Rize’deki köyüne marşlarla, ilâhilerle gidişimiz, köyden yaya olarak inerken coşkulu dönüşümüz unutulmaz hatıralardı...
İhsan Paşalıoğlu Abim...
Hacdan döndüğünde Kâbe’nin içine giriş macerasını heyecanla anlatışı hâlâ hayalimde...
O taş gibi dâvâ adamıydı...
Coşku adamıydı...
O muhabbet adamı idi, hayat dolu bir insandı...
O bizim Paşalı Ağabeyimizdi...
İhtilâfların içinde kaynak adamdı.
Seven, sevilen, sevgiyi tam anlamıyla yaşayabilen bir insandı.
Onda her şeyi fıtrî idi...
Tipik bir Karadeniz kahramanı idi...
İşte bütün bu vasıflar Paşalıoğlu Ağabeyin ta kendisi idi.
Şefkatli ağabey...
Pürşevk Paşalı Ağabeyim...
Sen vazifeni yaptın; terhis oldun....
Dershanelerde beraber kaldığın, ilgilendiğin yüzlerce Nur Talebesi senin hasenat defterini kapatmayacaktır....
Sen Nur şirketinin sıddık, sadakatli bir hadimi idin...
Şirket-i manevinin manevî gelirine ortak olmaya kıyamete kadar lâyık bir insansın...
Sen kabrinde huzuru tadacak, huzurlu olarak kalacaksın inşaallah...
Sıddık, sadakatli ağabeyim...
Melekler seni kucaklasın...
Üstadımız seni bağrına bassın...
Cenâb-ı Hak seni diğer sadakatli ağabeylerle birlikte haşretsin...
Ne güzel bir insandın...
Arka yüzü olmayandın...
Allah (cc) sana rahmet etsin Paşalı Ağabeyim...
Dostlarım bu ifadelerimi edebi bir mübalâğa sanmasınlar.
Bu anlattıklarım, içimden gelen, hâlâ ifade edemediğim duygularımın bir parçasıdır...
İhsan Paşalıoğlu Ağabeyi çok seviyordum ve çok saydığım bir insandı...
Allah da onu sevsin...
Bir ağabeyin, bir kardeşimizin dünyevî ayrılıkla ahirete göçü esnasında bütün kardeşlerimizle uhuvvetimizin artması, tesanüdümüzün sıkılaşması gerektiği dersini alıyorum.
Hafız-ı Şirâzî’nin:
“Dünya öyle bir metâ değil ki nizâa değsin.”
nasihatinin önemini daha da fark ediyorum.
“Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız. Lillâh, livechillâh, lieclillâh rızası dairesinde hareket ediniz.”
düsturunun kalbimizde inkişafının gerekliliğini hissediyorum.
Çünkü büyükler öyle demiş:
“Eğer dostlardan mufarakat olmasaydı, ölüm ruhlarımıza yol bulamazdı...”
O ayrılığın ruhumda yaptığı acı tesirin teselli nasihati yine Üstadımdan:
“Birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz cenupta, birimiz şimalde, birimiz âhirette, birimiz dünyada olsak, biz yine birbirimizle beraberiz.
Kâinatın kuvveti toplansa bizi yüksek üstad Said Nursî’den ve Risale-i Nur’dan ve bizi bizden ayıramazlar.
Zira biz Kur’ân’a hizmet ediyoruz ve edeceğiz. Âhiret hakikatine inandığımız için, mânevî olan bu sevgi ve tesanüdümüzü elbette hiçbir kuvvet sökemeyecektir. Çünkü bütün Müslümanlar saadet-i ebediye makarrında toplanacaklardır.”
Mert ağabeyim, Paşa ağabey, Paşalıoğlu Ağabey;
Cenâb-ı Hak’tan Kabir - Berzah - Ahiret yolculuğunda, Nuranî ve Nurlu âlemlerde, sana imanla, huzur dolu yolculuklar diliyorum...