"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cemiyetin çöküşüne reçete

Alper ÖZCAN
28 Temmuz 2015, Salı 15:49
Alman televizyon kanalında konu CIA… CIA yetkilisine yöneltilen soru keskin: “Bir toplum nasıl çökertilir?”

Cevap ürpertici:

- Eğer bir toplumu çökertmek istiyorsanız, önce onun parasına olan güvenini yıkacaksınız. O toplumun öz değerlerini yıkacaksınız, toplumu ‘tüketim toplumu’ haline getireceksiniz. Bilgisizleştireceksiniz. Bilgi toplumu olmaktan uzaklaştıracaksınız...

Bilgisizleştirilmek...

Bu hücum karşısında, duruşumuz sağlam mı? 

Şüphesiz suçu kendimizde arayacağız...

Toplumlar zaten kendini çökertiyorsa, düşman gayretine gerek kalır mı?

Problemin büyüğü ‘’bilgisizleşmek’’ hastalığı... 

‘Bilgi toplumu’ olan milletler daima hâkimiyet üstünlüğü olan topluluklardır...

Bilginin de en önemli unsuru:

Okumak, okumak, ısrarla okumaktır…

Peki neyi okumak? 

Kitap vardır, saman alevine benzer; çabuk parlar, çabuk söner...

Kitap vardır, yazarı bile kitabının unutulup gidişini öylece izler...

Ve öyle kitaplar vardır ki...

Gönülleri fetheder.

Akıl böylelerine hayran kalır...

Hz. Nuh (as)’ın gemisi ehl-i imanı tufandan nasıl kurtarmışsa, Risale-i Nur da iman ehillerini materyalist felsefeden gelen inkâr ve küfür tufanından manevî ve ilmî bir şekilde muhafaza edip kurtarıyor...

Aklı ve kalbi küfür girdabından kurtarıyor...

Cemiyetimizi bilgi toplumu haline getiriyor...

Neye nasıl bakmamız gerektiğini, hayat arenasında bizim için neyin ne derece önemli olduğunu fark ettiriyor, iman ehli olanı yanlış yoldan döndürüyor...

Risale-i Nur, vermiş olduğu tahkiki iman dersleri ile topluma istikamet veriyor...

Maddeci felsefeye mukabele ediyor, İslami mantığı yerleştirerek insanları şirk ve şüphe bataklığından muhafaza ediyor...

“Risale-i Nur’un yolu, mesleği, bu zamandaki hayat şartlarına, insanların ahvâl-i ruhiyelerine göre en selâmetli, en kısa ve umûmî bir cadde-i Kur’ân’dır. Serapa ilim ve tefekkür üzerine gitmektedir” (Tarihçe-i Hayat) 

Üstadımın “Benimle görüşmek isteyen kitaplarımı okusun” tavsiyesi, bilgisizleştirme hamlesine karşı en büyük bilinçlendirme mücadelesi değil mi? 

Risale-i Nur’u okumak kendisi ile görüşmekten neden üstün tutuluyor?

Çünkü Bediüzzaman’ın arzusu bir Müslümanın “koyun Müslüman” değil; “çoban Müslüman” olarak yetişmesidir.

Doğru ve yanlışı kişilerin kendi İslam hissiyatları ile fark etmesini hedefliyor...

Fark edilmesini arzu ettiği ölçü belli:

“Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hatta benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz...” (Münazarat)

Demek ki batıla sevk edenler, fesat fikirlerini hak zannediyorlar...

Kimse kendi görüş ve fikrine toz kondurmuyor...

Kimse, tabiri caizse ‘ayranım ekşi’ demiyor. 

Bu halde hak ve doğrunun mihengi ne olmalı?

Tabi ki o ölçü; Kur’ân’ın hakikatleri ve sünnetin öğretilerinden ibaret olan ‘İslâm ölçüsü’ olmalı...

Neyin, neye göre doğru olduğunu İslâmın ışığından mahrum bir karanlıkta çözmek mümkün mü?

Tahripkâr emellerle istikamet fikrini başka nasıl ayırt eder insan?

İslam’ı gerçek ‘İslam’ olarak öğrenmek gerek...

Ahirzamanda bu da Nur Risaleleri ile mümkün...

Tarihte birçok ifsatçı, bilerek veya bilmeyerek “Doğruyum, doğru yoldayım” kanaatiyle insanları dalalete sürükleyegelmişlerdir...

Hatta unutmayalım...

Bu uğurda canlarını ve mallarını çekinmeden tehlikeye bile atmışlardır...

Şahısçılık hastalığının zirve yaptığı bu asırda Müslümanlar aklını başkasının cebinden çıkarmalı...

“İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için uyandırmak gerekir.” diyor Tolstoy.

Toplumu uyandırmak için, düşünceyi özgürleştirmek için cemiyeti bütün gayreti ile okumaya sevk etmeli…

İnancına ve benliğine hâkim, kendine güvenen, Rabbini tanıyan bir nesil gayesi ile Nur hakikatlerinin farkına varılması, bu deryadan bihaber kalma talihsizliğine düşülmemesi için bütün himmetimizi sarf etmeli...

Washington Post muhabiri yazar Alvin Toffler, “Yirmi birinci yüzyılın cahilleri okuma yazma bilmeyenler değil; okumayanlar, öğrendikleri yanlış bilgileri değiştirmeyenler ve yeniden öğrenmeyenler olacak.” diyor...

Nur hakikatleri ışığında, doğru bildiğimiz yanlışları silmeli, doymamalı, bu ummandan alacağımız doğrulara olan açlığımızın farkına varmalıyız...

    —DEVAMI YARIN—

Okunma Sayısı: 3963
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • YAHYA YILDIZ

    28.7.2015 08:59:23

    ALPER BEY ABIMIZI, DIGER YAZILARI GIBI BU GUZEL YAZISINDAN DOLAYI TEBRIK EDER AYNI MINVAL UZERE YAZILARININ DAHA SIK VE DEVAMLI OLMASINI TEMENNI EDER, BIR OMUR BOYU IHLAS VE SAMIMIYETLE ZUBEYRI CIZGIDE HIZMETI IMANIYE VE KURANIYEDE MUVAFFAK OLMASINI RABBIMDEN NIYAZ EDERIM...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı