Her şeye yeni(-den bakıyor gibi) bakmazsan; çok şeyi kaçırırsın, Selim Ali.
Bak şu bulutların keyfine yeniden yeniye. Alnına değen rüzgârı gör! Okşa; -aha şuracıktaki- gökyüzünü.
Şehrin çığlıklarını duyma.
Şu martının kanatlarına takıl da git. Bir ümit diye seyret şu kır çiçeklerini.
Her şeyin adının -hayatın ve ölümün- “ümit” olduğunu ezberle.
Ümitsiz bir kuş, kelebek, bulut, bir çocuk, bir gül, bir çekirdek hattâ bir taş göremezsin. Taş, duvar olma; çekirdek, ağaç olma ümidinde…
Bütün horozlar vaktinde öter; öteyi beriyi boş-ver! Yok; vakitsiz öten horozun… geç! Onlar bir horoz dinlememiş, o efevâri adımlarına bakmamış ki…
Sen hiç dalında bir meyveyi okşadın mı? Bir tomurcuk gülü; hıı!
Şükür dediğin farkında olmak… Şükrün ellerinden öptün mü?
Bir bayram elbisesi gibi giyindin mi mevsimlerin rengini?
Heey, sen! El değmemiş otların o salınışlarına dalıp gittin mi hiç?
Dün dükkânının önündeki çiçeği okşadım yeni tanıştığım Can’ın. Biliyor musun, dedim, bu yapraklar bu topraktan, bak! Şaşırdı, durdu, ne diyor bu adam dedi ve evet, evet diye tasdik etti. Hiç bu gözle bakmamış saksındaki çiçeğe. Can’ın gözlerine can geldi. Gözleri üstümde oradan ayrıldım. Can’a bir saksı -ne saksısı- kaç saksı çiçek hediye ettim. Belki de bütün baharları kucakladı o ân!
Yaşamak var ya… farkında olmak… Farkında olmak var ya… elmayı ısırırken… sanatkârla göz göze gelmek… Hey be! Kocaman güneş sen elma yiyesin diye döndürülüyor. Sen niyesin? Bu ağır masrafın altından kalkamazsın ve bu yüzden: ”Hım, anladım; beni seven biri var; onu seviyorum.” diyesin.
Bu cehennem zamanlardan güllerin tebessümüne sığınıyorum, Selim Ali.
İyi ki gülleri yarattın ey benim en yakınım. Benim derdime uzak olanları, benden uzak et. Çok bunaldım; aynalara bakmaktan keyf alamaz oldum. Lütfen, bir çıkış yolu... Uykularım yaralı, nefeslerim daralıyor gibi...
Ey, çekirdeğe kocaman çınarı yükleyen! Şu benim ümitlerimi de yeşert. Bu kış uzun mu sürdü; bana mı öyle geliyor! Bir kapı, bir pencere, bir menfez, bir ışık, bir, bir, bir şeeey...
Yaşama sevincinin çekirdeği ümittir, diyordu Bilgin Abi. Selim Ali’nin eline arada not aldığı o renkli not kâğıtlarından birini tutuşturarak okumasını istiyordu.
Ümit...
Hayata her dem yeniden başlamanın adı...
Gökyüzüne bakıp sevinmenin...
Ümit...
İçimizin hep bir çocuk sevinci...
Arıların çiçekleri gezmesi...
Ümit...
Yaşamak bestesi...
Bir ümit gibi uğra Selim Ali gittiğin yerlere, bahar geldi, desinler. Herkese göz gönül aydınlığı ol. Bir rüya gibi gitti, desinler. Karanlıkları karala gitsin.
Bilgin Abi, ümidin üstünü örtenlerin, insanlığı çürütenlerin, mevsimlerin içinden geçip de kokusuz, renksiz hayat sürenlerin isimlerini ben de bilmiyorum.