Selim Ali, Bilgin Abi gün gün olmasa da “günlük” tutar.
Günlük, insanı diri tutar. Bir ayna gibi yıllar sonra kendimizi seyrederiz orda. Ama okumak, yazmak, düşünmek öyle kolayından şeyler değil. İlk emrin oku olmasında sonsuz hikmet var. Günlük, hatıra, seyahat edebiyatımızda az yazılan türlerden… Halbuki her insan yarına bir şeyler bırakıp gitmeli değil mi! Söz, zaman fırtınasına dayanamazken; yazı zamanın elinden tutup gider. Sen de yaz Selim Ali. Aslında ta çocukken elimize kalem tutuşturalarmış! Hele kalem vitrinlerinin önünde dakikalarca duruşum,biten kalemleri atmakta zorlanışım sebepsiz değil… Elin kalem tutsun Selim Ali; kendini tutmak istiyorsan. Kalem cızırtısının azaldığı yerde; silahların gürültüsü vardır. Unutma ki: “Saplanmadan beynine silahın kalem;
Patlar mı huzur!”
Bugün Bilgin Abi’nin günlüklerinden okuyalım Selim Ali.
HÜRRİYET ÜLKESİ
Hürriyet ülkesinde gökyüzü masmavi…
Çocuklar şen şakrak… Anneler mutfakta bereket kaynatır. Bütün mevsimler bahardır.
YAŞAMAK İÇİN
İşini azalt ki yaşamak çoğalsın.
TÜRKÇESİZ TÜRKLER
Televizyonlarda -sözüm ona- açık oturumlarda kocaman diplomalı adamlar aynı şeyleri söylüyor. Türkçe, diksiyon, hitabet zayıf... Türkçeyi (Türkçe) konuşan, kültürlü, ciddî kişiler bu ortamda yüzlerini eskitmek istemiyor anlaşılan. Hele cazgırlar var ki arada... çekilir gibi değiller.
BİLMEK, GÖRMEK, DUYMAK
Kendini bilmek istiyorsan oku!
Görmek istiyorsan yaz!
Duymak istiyorsan sus!
HAYAT
Kaldığın yerden başladığın şeye “hayat” diyorlar.
EDEBİYAT
Edebiyatı duygu ve düşüncelerin rahatça ve estetik ifadesi olarak tarif ediyorlar. Yani yerinde ve zamanında konuşma, yazma hattâ susma sanatı... edebiyatsa… yerinde ve zamanında yaşamak da canlı edebiyat olsa gerek… O zaman edebiyat eşittir hayat… (oluyor.)
TALAN
Dünya dağ başı mı ki isteyen istediği yeri tarumar ediyor; kim veriyor bunlara bu paraları, şımarıklığı?
KASIM
Kasım... Bir ürperti gibi yürüyor.
İSTANBUL GECESİ
İşte bir, gece İstanbul’u... Say ki gündüzün telâşlı şehir bu şehir değil!
BİR ŞİMDİ HİKÂYESİ
Durumunu her ân güncelle; her nefesini duy, diyorlar. Şimdi diye bir şey var; her ânının adını koy, diyorlar.
BESTELERİN SÖYLEDİĞİ
Türküler… özlemin, hasretin, ayrılıkların, kavuşmaların harman olduğu meydan…
ZAMAN
Sarmaşık bir hâli vardır hayatın; bulaşık ne varsa temizler zaman; dolaşık ne varsa çözer.
ÇOCUK GÖZLERİ
Naçar kalmaz bir çocuğun gözleri ve kalbi bir kırılmışın. Dağılmış ne varsa toplanır.
PATİKA
Kıvır kıvır bir yol… Dağa çıkıyor. Oradan gökyüzüne gibi...
KAÇAKLAR
Haydi, nerdesiniz dünyanın edebiyatçıları, seçilmişleri ve saireleri? Dünya niye yangın yerine döndü?
İtiraf edin anlamadığınızı da dünya da başının çaresine baksın! Biliyormuş rollerini terk edin!
KİTABIN AĞIRLIĞI
Yeni bir yere taşındıktı. Evet... en çok kitaplar “ağırdı!”
KISIR DÖNGÜ
Bu adam şiirden uzak... Bu, kitap almaz. Bu, kalem taşımaz. Bu, yılda bir cümle bile yazmaz gibi çetele çıksa… öyle bir nahoş harita çıkar ki karşımıza. İşte gerçek hastalık bu!
Diyelim hastaneler boş... Ne kanser ne ülser… Adamın gündeminde okumak yoksa... ha hasta... ha usta... Bir kısır döngüdeyiz ki... Ne sor ne sorma!