Muhterem Hocam Prof. Dr. Hayrettin Karaman, “İslâm devletinde hak ve özgürlükler bakımından Müslüman olmayanların Müslümanlara eşit olmadığını”(1) düşünüyor.
İslâm hukuku nazarında inanan, inanmayan, Müslüman, gayr-i müslim, şah-geda birdir, eşittir.
Hayatımız pahasına da olsa hakkın, hakikatin, adâletin tecellisi için çalışmalı, çabalamalıyız.
Emanetleri, işleri, ehline vermekle imtihandayız ve mükellefiz:
“Muhakkak ki, Allah, size emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder.” (Nisâ Sûresi, 58.)
İşleri ve hizmetleri ehline vermek farz.
İşi, akrabalarımıza, yakınlarımıza, ahbaplarımıza, partidaşlarımıza, yandaşlarımıza değil, ehline, uzmanına, lâyık olana vermeliyiz.
Daima haktan, haklıdan yana olmalı; nefisten, haksızdan yana değil…
“Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur, cehennemde yanarsınız. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra O’ndan da yardım göremezsiniz!”2
Hatta, iş bölümü ve dağılımı hakkında da eşittir. Hatta, bazen Müslümanlar bile, fazilette ve şerefte eşit değilken, Müslüman ile gayr-i müslim nasıl eşit olabilir?
Buradaki “şeref ve faziletteki eşitsizliği” asla hukuk ve işe karıştırmamak gerekir.
Demokrasinin bir gereği olan azınlık haklarının korunması konusunda adâleti ön planda tuttu. Özellikle yeni rejimin sağladığı azınlık haklarına İslâm dini açısından yapılan itirazlara, “Acaba bir şeriat, karıncaya bilerek ayak basmayınız dese, tâzibinden men etse, nasıl benî âdem’in hukukunu ihmâl eder?” diyerek, kanun karşısında herkesin eşit olduğunu savundu. Hukukta “şah ve geda birdir”, “müsavatsız adâlet adâlet değildir” hakikatleri ışığında, dini, ırkı, makamı ne olursa olsun, herkesin kanun önünde eşit hakları taşıdığını ifade etti.
Dipnotlar:
1- Yeni Şafak, 25.07.2015.
2- Hud Sûresi, 113.