“Asıl musîbet ve muzır musîbet, dine gelen musîbettir. (Tirmizî, Deavât: 79) Musîbet-i diniyeden her vakit dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip feryad etmek gerektir. Fakat dinî olmayan musîbetler, hakikat noktasında musîbet değildirler.” (Bediüzzaman, Lem’alar, s. 18)
Muhterem Necmi Ağabeyimiz, “Dine gelen musîbetlere misaller verebilir misiniz?” diye sordu. Dinî musîbet, dinin yolundan sapmaktır. Hayatın her safhasında gelebilir. Dinî musîbetin en büyüğü;
- İmanın şartları ve meselelerinde şüphe, tereddüt ve vesveselere kapılmaktır.
- İslâmın şartlarını yerine getirmemek ikinci büyük dinî musîbettir. Namaz kılmamak, oruç tutmamak, zekât vermemek, faiz yemek... (faizin tüketici kredisi diye lanse etmek...)
- Yalan konuşmak ve yalancı şahitlik, gıybet, iftira etmek...
- Radyo, televizyon, internet, video, sinema gibi iletişim vasıtalarıyla İslâm’ın özünü zedeleyen yayınlarla İslâm’dan uzaklaştıran her sözlü, yazılı, görüntülü fâaliyet…
- Dinî mefhum/kavramların içinin boşaltılıp hurafe, batıl şeylerin din diye lanse edilmesi…
- Dinin terör kaynağı algısının uyandırılması, Müslümanların din dışı yaşayış, hata ve kusurlarının İslâma mal edilip İslamofobi oluşturulması dinî bir musîbettir.
- Din adına ortaya çıkıp, dindar gözüküp adaletsizlik, zulüm, yolsuzluk yapılması…
- Görevliler ve bazı siyasetli cemaatlerin “Dine/İslâma lâyık doğruluğu, doğru dini/İslâmı” anlatmaması bir musîbettir.
- Büyük günahları işlemek bir musîbettir: Zira, “Bizleri, günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hasıl olan vesveseler, şüpheler-neûzu billâh-mahall-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar.
“Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.” (Bediüzzaman, Lem’alar, s. 15)