Siyaset dünyasında hayal ile hakikat iyice biri birine karıştı. Şu İstanbul’un Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimine insan aklı erse bile bir türlü mantık bulunamıyor.
Fakat aklımızın erdiği, ama hikmetini de bilmediği ve herkes gibi bizim de inandığımız bir şey varsa, o da her şeyde olduğu gibi mutlaka bunda da bir hayır vardır. Çünkü İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı seçimi Türkiye’nin siyasetinin düğümünü çözecek bir yöne doğru gitmektedir. “Her şey çok güzel olacak’’ sözü şu anda ‘eşyanın tabiatına uygun’ bir gerçeği ifade etmektedir. Elbette ‘’Her şey çok güzel olacaktır.’’ Niçin kötü olsun ki? Herkesin istediği bu değil midir ki? Siyasette bazı kurullar tarafından verilen kararların ’meşrûiyet’leri sorgulanmaktadır. Evet demokraside kuvvet hakta ve ‘meşrûiyet’te hukuktadır.
Şu sıralar özellikle siyasetçiler İstanbul’a akın ediyorlar. Her halde 29 Mayıs 2019 tarihinde kutlanacak olan İstanbul’un 566’nci fetih yıl dönümü kutlamalarına katılmak için İstanbul’a gitmiyorlar. Eğer öyle olsaydı her yıl öyle yapılırdı. Demek ki, 23 Haziran 2019’da İstanbul’daki belediye başkanlığı seçimi için İstanbul’a gidiyorlar.
Bu arada ilgililere önemli bir uyarımız var: Türkiye’nin şu andaki siyaseti İstanbul üzerine ağır havasıyla çökmüş ve manevî havasını da bastırmıştır. Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası’nda ‘’Maddî hava bozulduğu vakit nasıl ki sıkıntı veriyor; asabî sinelerde inkıbaz hali başlıyor. Öyle de bazen mânevî hava bozuluyor’’ (91’nci Mektup) diyor.
Şimdi bulunduğumuz veya oturduğumuz yerde arkamıza yaslanıyor ve biraz şöyle günümüzden geçmişe doğru gidiyoruz: İstanbul, 29 Mayıs 1453 yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedildi. İstanbul’un fethinden önceki Hıristiyan dünyası ‘’teslis içinde tevhidi’’ ararken ’’yani çaresizlik içinde ‘meşrûiyet’ lerini İstanbul’da ‘’latin (kardinal) külâhlı görmektense Osmanlı sarığını görmek isteriz’’ gerçeğinde görmekteydiler. Onların o zamanki bu arayışları, İstanbul’un fethiyle onları o zamanki statükocu yönetimin baskısından kurtardığı gibi, Ayasofya’yı da aslî vazifesi olan camiye çevirip İstanbul’un fetih sembolü haline getirmesine sebep olmuştur.
O zamanki adı Konstantiniyye ve bugünkü İstanbul, İslâmbol. İslâmbol da zaman içerisinde İstanbul ve nihayet İstanbul da, bugün 16 milyon insanı içinde barındıran büyük ve manevî bir şehir haline getirmiştir.
Evet o devirde Bizanslı’ların ‘meşrûiyet’ arayışlarını İstanbul’un Müslümanlar tarafından fethedilmesi ve Ayasofya’nın ise Fatih Sultan Mehmed tarafından aslî misyonu olan camiye çevrilmesiyle sona ermiştir.
Ama İstanbul’un fetih sembolü Ayasofya Camii’nin 1453 yılından 1934 yılına kadar yani 481 yıl ibadete açık kalması ve sonrası 1934 yılından beri (günümüze kadar gelen) 85 yıl ibadete kapatılması, kapısının ibadete kapalı tutulması elbette ‘meşrûiyet’ini halkın nezdinde ve kamuoyu vicdanında tartışmalı hale getirmiştir.
Nasıl ki İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı seçimi başkanlık sıfatına ‘meşrûiyet’ kazandırma ve başkanı seçmek için yapılmaktadır. Yani ‘başkan’sız başkanlık makamı düşünülemez (Mazeret hali ayrıdır ve sürekli değildir.)
Öyle de 29 Mayıs 2019 günü yine kutlanacak olan İstanbul’un 566’ncı yıl dönümü kutlamalarında İstanbul’un fetih sembolü Ayasofya Camii’nin kapısının kilitli olması ve sembolsüz kutlama törenlerinin yapılması ne milletin nezdinde ve de kamuoyu vicdanında ne ‘mazeret’i var, ne ’meşrûiyet’i olur ve ne de ‘adalet ‘ yerini bulmuş olur!
Selâm ve duâlar…