Rızkın aşka lâyık bir sureti vardır. Ancak bu suret şükür vasıtasıyla görünür. Şükürsüz olan gaflet ehli ve dalâlet içinde olanların rızka aşkları sadece ve sadece hayvanlıktır, gayrısı değil.
“Enva-ı zîhayat içinde en ziyade rızkın envaına muhtaç, insandır.”1 Çünkü insan, Cenâb-ı Hakk’ın bütün isimlerine muhatap ve hepsine cami bir ayinedir. Hem insan, Rahmet hazinelerine istif edilmiş bütün nimetlerini tartabilecek ve tanıyabilecek cihazlara sahip bir kudret mu’cizesidir. Hem Cenâb-ı Hakk’ın bütün isimlerinin yansımalarını mizana çekebilecek aletlerle donatılmış bir halife-i arz suretinde yaratılmıştır. Onun içindir ki sonsuz bir ihtiyaç verilip, maddî ve manevî rızıkların hadsiz envaına muhtaç edilmiştir.
İnsanı “En âlâ bir mevki olan ahsen-i takvime çıkarmak vasıtası, şükürdür. Şükür olmazsa, esfel-i safilîne düşer, bir zulm-i azîmi irtikâp eder.
Elhâsıl, en âlâ ve en yüksek tarik olan tarik-ı ubudiyet ve mahbubiyetin dört esasından en büyük esası şükürdür ki, o dört esas şöyle tabir edilmiş: Der tarik-ı aczmendî lâzım amed çârçîz: Acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-i mutlak ey azîz!”2
Hazırlayan: Akİf Arslan