Medyascope’un haberine göre Cambridge Sözlüğü 2024 yılının kelimesi olarak “manifest”i seçmiş.
Cambridge Sözlüğü’nün internet sitesinde bu sene yaklaşık 130 bin defa aranan bu kelime için, Sözlük, “2024 yılında manifest kelimesi, kişisel gelişim topluluklarından çıkarak ana akım medyada yaygın olarak kullanılan bir terime dönüştü” şeklinde bir açıklama da yapmış.
Geçmişi 1300’lü yıllara dayanan, Fransızca ve Latince kökenli olan “manyfest,” aslında “kolayca fark edilen ya da aşikâr” anlamına geliyor. Ticaret dilinde “beyanname” anlamında da kullanılıyor. Siyaset dilinde ise “bildiri” demek.
Ancak son yıllarda bu kelime özellikle “kişisel gelişim, spiritüel öğretiler veya ‘The Law of Attraction’ (Çekim Yasası) gibi kavramlarla ilişkilendiriliyor”muş.
Ve “bu bağlamda, ‘manifesting’ bir dileğin ya da niyetin gerçekleşmesi için zihinsel ve duygusal enerjiyle ona odaklanmayı ifade eder” hale gelmiş.
Şimdi soralım: Sizin ruh dünyanızdaki “manifesting’iniz nedir?
Neyi içinize atıyorsunuz ya da içinizde tutuyorsunuz, ama neyi düşünürken içiniz içinizesığmıyor? Göklere işittirecek derecede haykırarak sormak ya da söylemek istiyorsunuz?
Biz bizimkini yazalım.
***
Biz insana, topluma ve devlete ait şu kavramları dilimize pelesenk ettik:
İman, tevhid, tevekkül, samimiyet, hürriyet, adalet.
İnsan bunlarla insandır. Her insan ya bilkuvve ya da bilfiil bunların takipçisidir, sahibidir. Sahiplenmesi nisbetinde insaniyeti teali eder.
Aile bunlarla yuvadır ve cennet ağacını netice verecek bir çekirdek ve bir hücredir.
Cemiyet bunlarla ayakta durur terakki eder.
Devlet bunları yıkıp tahrip etmekle değil muhafaza etmekle vazifelidir.
***
İman tevhidi gerektirir. Tevhid içermeyen ve şirke yaklaşan bir iman gerçek bir iman değildir. Bir’den geldik ve Bir’e döneceğiz. Hesaba hazır olmak için hem o Bir’in Bir’liğine ve hem de hesap sorma gücüne ve merhametine iman etmek gerekir.
Tevhid elbette İslâm’ın tarif ettiği biçimde teslimle, silmle ve selâm ile olur. Ve böyle bir teslim tevekkülü de getirir. Ölüme giderken bile tevekkül edebilmek, ancak Allah’ın huzurunda önce ayakta durup sonra hürmetle eğilmek ve sonra “ben”den geçip secdeye kapanmakla olur. Ki ölüm ölmüyor, öldürülemiyor, o kaçınılmazdır.
İman ve teslim samimi değilse tevekkülü ve iç huzurunu netice vermez. İhlâslı olmayan ibadet de ahlâk da noksandır. İnsanı nifak ve münafıklıktan kurtarıp “net insan” yapan da işte bu samimiyettir.
Samimiyet için hürriyet gerekir. Baskı ile ortaya çıkan dindarlık da dinsizlik de sahtedir. En ciddi baskı-bilhassa bu çağda-kişinin, kendisini “ihtiyaç sebebiyle mecbur” hissetmesidir. İnsaniyet için de bu sebeple hürriyet asıldır. İmanla hürriyet bu sebeple birbirini tamamlar. Bu sebeple hürriyet imanın bir özelliği ve “gerekşart” nevinden niteliğidir.
Hürriyetine rağmen iradesini kötüye kullanarak başkalarına ve hatta kendi kendisine zulmeden, cezayı hak eder. Bu adalettir. Kişinin hukukunun ve hürriyetinin peşinden koşması da adaleti aramaktır.
Zalim, “Ben devletim” diyerek ve devlet yetkisini kullanarak zulmedince zalim olmaktan çıkmış olmaz. Güçlünün zayıfa karşı zulmü büyük zulümdür; en güçlünün zayıfa karşı zulmü ise en büyük zulümdür.
Zalimler için de elbette lâzım ve yaşasın cehennem.