Avrupa Parlamentosu’nun 18’e karşı 434 olumlu oyla kabul ettiği kritik 2022 Türkiye Raporu hakkında Adalet ve Dışişleri Bakanlarından sonra nihayet Cumhurbaşkanı Erdoğan da konuştu:
“Avrupa Birliği (AB) Türkiye’den kopmanın gayreti içerisindedir. Bu dönem içerisinde biz de bu gelişmeler karşısında değerlendirmelerimizi yaparız ve bu değerlendirmeden sonra gerekirse Avrupa Birliği ile yolları ayırabiliriz.”
Demek oradan bakınca öyle görünüyor!
Son iki yazımızda da gösterdiğimiz üzere AP Raporu’nun Türkiye’ye yönelik eleştirilerinin tamamı haklıyken…
AB’nin ve AİHM’nin Türkiye’nin demokrasiden uzaklaştığı yolundaki tesbitlerini AKP seçmeni dahi paylaşmakta iken…
“Biz onları isteriz ama onlar bizi istemiyor” diyen Erdoğan o eski Erdoğan değil.
Zaten ortağı MHP’nin bu konudaki kurumsal görüşü çok net.
Yeni ve küçük ortaklardan Büyük Birlik Partisinin Genel Başkanı Mustafa Destici de bu raporla ilgili olarak “Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinden kendi isteğiyle talebini geri çekmesini, Avrupa’yla ilişkilerini üst düzeyde, mütekabiliyet esaslarına bağlı olarak sürdürmesini arzu ediyorum. Bizim kanaatimiz, almayacaklar. Bu hayal tünelinin içinde beklemenin Türkiye’ye bir faydası yoktur.” demiş.
Oysa “mütekabiliyet” Avrupa Birliğinin ve üye ülkelerin artık bilmediği ve bilmeyi reddettiği bir yaklaşım. Zira çok kültürlü ve çok taraflı müzakere imkânlarını aramak yerine, yenme-yenilme ve anlaşma-anlaşamama esasına dayalı mütekabiliyet prensibiyle iş tutmak Avrupaî diplomaside mazinin malıdır.
Zaten Erdoğan da kendi döneminde 2011’de kurulan ve kendi ifadesiyle “AB üyesi ülkeleri fellik fellik dolaşacak” bir bakanın başında olduğu Avrupa Birliği Bakanlığını 2018’de 703 sayılı KHK ile kapatıp Dışişleri Bakanlığına bağlı alelade bir bürokratik birime dönüştürmüştü.
Hem o Erdoğan son yıllarda AB’yi defalarca ayaküstü satışa getirmeye kalkmıştı. Şu cümleler de kendisine ait:
“Geçenlerde Rusya seyahatimde Putin’e şöyle bir lâtife yaptım. Dedim ki ‘Zaman zaman bize takılıyorsun. AB’de ne işin var diyorsun. O zaman ben de şimdi size takılayım. Hadi gelin bizi Şangay Beşlisi’ne dahil edin, biz de AB’yi gözden geçirelim... Mesajı ben devamlı veriyorum oraya. Başka arayışlara bizi götüreceksiniz diyorum.”
Anayasa’daki Atatürk Milliyetçiliği başta olmak üzere ideolojilerle mücadele etmesi ve devleti ideolojiden temizlemesi gereken hakiki Demokratlar gidip de muhafazakâr demokratların(!) kâr iktidarı gelince durum böyle oldu.
Avrupalı olmaya yanaşmayıp Avrupa Birliğine üye olmayı istemek Koreli olmaya yanaşmayıp Koreli olmayı istemek demektir. O zaman da önünüze tek alternatif çıkıyor: Kuzey Kore.
Onun lideri de yakında Rusya’yı ziyaret etti. Hem de zırhlı trenle. Bizimkileri de alsın. Yakışır!
Bizi Avrupa’dan dışlamaya çalışan bu Ulusalcılık ve Türk milliyetçiliği işi başımızın en önemli belası.
O kafa AİHM’nin Türkiye’deki yargı yetkisini –gerekirse bir oldubittiye getirerek- kaldırmayı da hedefliyor. Allah muhafaza.
Hepsi tamam da bilhassa az çok siyasetle ilgilenmiş olan ve AKP’ye ve Erdoğan’a hüsnüzanlarını muhafaza eden Risale-i Nur Talebelerinin bu açıklamalar karşısında ne düşündüğünü merak etmeye hakkımız var.
Öyle ya Peygamberimizin ahirzamanla ilgili hadislerini Siyasal İslamcı entelektüellerden başka türlü anlamak onların mümeyyiz vasfı.
Ya da biz öyle biliyoruz!