AKMHP cumhurunun başkanı Erdoğan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu vesilesiyle ABD’den dünya âleme nizamât veredursun, kendi hanesi olan Türkiye’de bulunan bin bir teseyyüp bizi rezilliğin dibine indirecek gibi görünüyor.
Ziya Paşa zaten bize değil mazidekilere söylemiş(!):
“Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât,
Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde.”
Ana konu, Erdoğan’ı ve Saray ahalisini kızdırmamak adına güvenlik bürokrasisi ve Yargı tarafından sürdürülen açık hukuksuzluklar ve insan hakları ihlâlleri.
Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) aslî üyesi ve mecburî emekli bağımsız anayasa hukuku profesörü Dr. Mustafa Erdoğan’ı okuyucularımız tanırlar. (Bu iki kişinin soy isminin aynı olması sadece bir tevafuk!)
Erdoğan’ın önceki gün Diyalog Gazetesi’nde ve kendi web sayfasında yayınladığı “İnsan Hakkı İhlâlleri Türkiye’nin Başını Derde Sokacak mı?” başlıklı haftalık yazısının bir kısmı şöyle:
Linki: http://erdoganmustafa. org/insan-hakki-ihlalleri-turkiyenin-basini-derde-sokacak-mi/
“Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi bu hafta içinde yaptığı toplantıda Osman Kavala’yı serbest bırakması için Türkiye’ye son bir uyarı daha yaptı. Aynı toplantıda Komite Selâhattin Demirtaş’ın da serbest bırakılması için uyarıda bulundu. Komite daha önce de biri Aralık 2020’de diğeri geçen Haziran’da olmak üzere aynı yönde iki defa uyarıda bulunmuştu. Bakanlar Komitesinin bu ikinci toplantıdaki uyarısı aslında Türkiye hakkında Sözleşme’nin 46. maddesinde öngörülen ‘ihlâl prosedürü’nü başlatacağına ilişkindi. Ancak, Türkiye Mahkemenin kararının gereğini hâlâ yerine getirmediği halde, Komite ihlâl prosedürünü bu sefer de başlatmayıp, 30 Eylül’e kadar Türkiye’ye son bir şans vermeyi tercih etti. ./. Görünüşe göre, Türkiye bu süre içinde Osman Kavala’yı serbest bırakmaz veya bu konuda Komite’ye bir eylem planını sunmazsa, Kasım sonunda başlayacak olan toplantısında Komite ihlâl prosedürünü başlatacaktır. Bu durumda, sürecin sonucunda Türkiye’ye, Konsey’deki oy verme haklarının askıya alınmasından Konsey’den geçici olarak çıkarılmaya kadar çeşitli müeyyideler uygulanabilir. İhlâl prosedürü daha önce Azerbaycan’a uygulanmış, fakat Azerbaycan sonunda Mahkeme’nin kararını yerine getirerek müeyyideye uğramaktan kurtulmuştu.”
Biz 15 Temmuz sonrasındaki bazı yazılarımızda, bu süreçteki açık ve ağır insan hakları ihlâllerinin ve hukuksuzlukların bilinçli olarak sürdürülmesinin, Türkiye’yi Avrupa Konseyi’nden ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargısal etki ve yetki alanından uzaklaştırmak ve böylece “Medeniyetler İttifakı Projesi” de denilen büyük ittifakın yürüyüş yolunu mayınlama amacı taşıdığından şüphelendiğimizi ifade etmiştik.
Bu meyanda “Adalet, AB ve AİHM” başlıklı yazımızın linki:
https://www.yeniasya.com.tr/ahmet-battal/adalet-ab-ve-aihm_419175
Eski Erdoğan’a Özlem duyan bazı eski dostları o zaman bu fikrimizi duyduğunda şaşırıp “bu kadarını şeytan bile düşünemez” mealinde şeyler söylemişti. Biz de kendilerine kurt siyasetçi bir hukukçunun “o olmadan bu süreç kurgulandığı şekilde tamamlanamaz” şeklindeki tesbitini referans göstermiştik.
Şimdi maalesef o günlere doğru yaklaştırılıyoruz. Konu basit olmadığı gibi bireysel, münferit ve tekil bir ihlal ile ilgili de değil.
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün bu süreçte oynayacağı rol her şeyden ve her işinden önemli.
Dünyanın ve Türkiye’nin geleceğinde nasıl anılmak isteyeceğine kendisi karar verecek. Ve büyük hesap gününe hazır olup olmayacağına da…
Ya cesurca ya da …