Yeni Asya - Ömer Şenöz
Sosyal Medya Servisi

Sözcü TV’de “Aynanın Arkası ve Komplo Teorileri” programında Erol Mütercimler’in sorularını cevaplandıran film sanatçısı Ediz Hun, filmlerdeki müstehcenliklere tepki gösterdiğini açıkladı. Hun, geçmişte yaşadığı bir olayı şu şekilde anlattı: 

“Bir gün bir film çekiyoruz. Bir kere şunu söyleyeyim: Daima senaryolar bizim elimize verilirdi. Kıyafetler, kruvaze bir ceket takım veya normal bir takım, kravat olabilir, spor olabilir. Onları biz hazırlardık. Bir gün önceden bize verilirdi. Ertesi günün çekim listesi. Ona göre kendi arabamıza valizlere, -gardırop valizler vardı, askılı- onlara koyar, öyle giderdik sete. O zaman sanat yönetmeni falan yoktu. Bize bir gardırop verirlerdi, bir oda verirlerdi. O odada elbiselerimizi asar. Senaryo çalışabiliriz, kahve içebiliriz, çay içebiliriz. Sıramızı beklerdik. Dedim ya, geminin kaptanı yönetmendir. Yönetmen ne derse, ona itaat etmek zorundayız. O gün de böyle, sonra da böyle, bugün de böyle olmalı. Bu şart bir kere. Oturuyoruz. Bir baktım, içeride büyük bir salon var. Salona bir kız getirdiler. 17-18 yaşlarında. Müstehcen bir film çekecekler anladım, kızı uyardım. Dedim ki, kızım sen ne yaptığının farkında mısın? Hiç ses yok. Bu çekeceğin sahneyi 20 sene sonra oğlun veya kızın görse, ne yapacaksın deyince kız ağlamaya başladı. Bakın. (Burada duygulanıyor, Ediz Hun...)”

Yaşadıkları ders oldu

Ediz Hun, bu yaşadıklarından sonra yurtdışına giderek orada ilimle ilgilenmeye karar verdiğini söyledi: “Yani inanılmaz bir şey. O kadar, üzüldüm ki kızın haline. Dedim ki kaç para alıyorsan ben sana fazlasıyla vereyim. Hemen terk et burayı dedim. Ondan sonra hemen yönetmene dedim ki, ne yaptığınızın farkında mısınız? Siz ve yapımcı. Eğer dedim, bu sahne çekilirse ben şu anda filmi bırakıyorum. Nereye isterseniz müracaat edin. Mahkemeye verin, ben mahkemede konuşacağım cümleleri çok iyi biliyorum. Tamam, tamam filân dediler. Yapmadı, çekmediler. Ama bu bana bir ders oldu. O gece uykum kaçtı. Yani böyle bir sahne, bir filmde ne lüzum var kardeşim, böyle bir şeye gerek yok. Zavallı kız, getirmişler, o da meşhur olacağım diye filan belki de taviz veriyor, evet diyor.(...) Aa dedim, bu işi iyice affedersiniz sulandırdılar. Tabirim bu. Sulandırdılar dedim. Bakın yani çok sinirleniyorum, yaşıyorum o olayı. 

Dedim ki Ediz, ben gideceğim. Ama burada okursam şu üniversiteyi, çok rahatsızlık duyarım. Çünkü tanınmış bir adam olduğum için gelecekler resim çektirip çekmeyecek, işte şunu yapacak filân. Ben dedim bir yurt dışına gideyim, sakin bir şekilde okuyayım. Eşimi de alayım. Çocuğum da var. 2-3 yaşında neyse. 1976’da Norveç’e gittim. Ve evvelâ yazdım. Norveç’e yazdım. 35 yaşındayım. 36’dan yol alıyorum. Ben dedim maceraperest değilim. Ben dedim tanınmış bir aktörüm. Bir albüm yaptım. Filmlerimden, resimlerimden. Bir de 1973’te Iguana, Iguana’yı biliyorsun büyük bir Tropical Kertenkele’dir. Dünyada ilk kez ben imgefangenstaff dediği Almanların, yani şeyde tabiî ortamın dışında üreten benim. Benim yayınlarım San Diego Amerika’daki Hayvanat Bahçesi’nde ve Almanya’da Salamandra diye bir dergi vardır. Herpetoloji, sürüngen bilimidir. Salamandra dergisinde yayınlandı. Onlardan da koydum.” (youtube.com/ watch?v=Gq MrUQswTw0, 8 Haziran 2024)