Demokraside elli yıldır elde ettiğimiz mesafenin, BM, NATO üyeliği, AİHM’in yargı yetkisi ve AB üyelik süreci ile olumlu ilgisini kimse inkâr edemez.
Ancak son yıllarda bazı sun’î gündemlerle ve hilelerle bu uluslar arası kurumlar aleyhine müthiş bir hava estiriliyor.
Hükümeti iyi niyetle desteklemeye devam eden dostlarımız ise bu gidişatı gördükçe şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar.
Bunlardan biri, özgürlük isteği ve kurumsallaşması hususunda önemli refiklerimizden olan Liberal Düşünce Topluluğu’nun Ankara ayağının sembol isimlerinden biri.
Kendisiyle sohbetimizde, süreci yönlendirenlerin, AİHM’in yargı yetkisini kaldırmayı hedeflediklerini söylediğimizde, bu konuyu ilk defa düşündü, şaşırdı ve buna ihtimal vermediğini söyledi.
Diğerleri ise, ne hatırında bilinmez, ama bindiğimiz dalı keseceğimizi göre göre susuyorlar.
Nitekim bir dostumuz -ki önceki adaylıklarının ardından AK Parti’nin ilk iki döneminde milletvekilliği yaptıktan sonra şimdi beldesinde resmen de halkın içinde olan ağır ve ağırlıklı bir siyasetçidir- sohbetimizde, bu ağır ve kasvetli sürecin AİHM’in yargı yetkisini kaldırmaya kadar gidebileceğinden söz ettiğimizde, konuya hazırlıklı olduğunu gösterecek biçimde ve net olarak, “bu dâvâları açanların istediği gibi sonuçlanmaması için AİHM’in yargı yetkisinin kaldırılması şart” dedi. Bize de şaşmak düştü.
Görüldüğü gibi, bilmesi gerekenlerin bilmediği ve istememesi gerekenlerin -belki de kerhen- istediği bir garip süreç yürütülüyor.
Şöyle: Bir suçlunun cezasız kalması mı, bir masumun hapiste olması mı daha kötüdür? Ya da bir katilin asılmaması mı, bir masumun öldürülmesi mi daha kötüdür?
Elbette ikincisi. Zira açıktır ki “bir masumu öldüren bütün insanları öldürmüş gibidir” (Maide Sûresi, 32).
Bunlar cevabı kolay sorular.
Zor olanı şu: Bir tekneyi ele geçirip kaptanını da rehin alıp yurtdışına kaçmaya çalışan azılı bir teröristin döktüğü kanların yerde kalmasının ve gittiği yerden suç işlemeye devam etmesinin önüne geçebilmek gerekçesiyle, -teknedeki masumun kendi hayatını feda etmemesine rağmen- o tekneyi bombalayıp batırarak teröristi cezalandırabilir miyiz?
Amerikan adalet filmleri hem rehineyi kurtarmayı hem de teröristi cezalandırmayı başarıyorlar. Batının ulaştığı adalet de genellikle aynı şekilde, insan haklarının zirvesinde.
Bu yazıyı okuyacak olan öğrencilerimiz şahittir. Yirmi beş senedir, Hukuk Başlangıcı derslerimizde, ilk haftalarda, bu tekne örneği üzerinden yaptığımız anketlerde, “rehinenin hayatı daha önemli, bırakalım terörist kaçsın, onun icabına sonra bakarız” diyenlerin oranı, maalesef hiçbir zaman yüzde elliyi bulmadı.
Evet, bu oran, ailesi Ankara’da oturan ve babası küçük ya da büyük bürokrat olan öğrencilerimizin çoğunlukta olduğu sınıflarda daha düşüktü. (Zira “kutsal devlet”çilik genetik bir bozukluktur!)
Evet, bu oran, AB sürecinin canlı ve iyimser olduğu dönemlerde o havanın da etkisiyle yükseliyordu. (Zira adalet ilminin dersini Batı Çin’den de olsa almak sünnettir!).
En başta fikirlerini aktardığımız iki dostumuzla ve çevresindekilerle yukarıdaki hususlarda müttefik olduğumuzu biliyoruz.
Uyanık davranmalarını diliyoruz.
İsimlerini biz vermeyeceğiz.
Sizin göreviniz onları ve benzerlerini bulup bu yazı ve benzerleriyle uyarmaktır. Aksi halde vakit çok geçmiş olacak…