Ulemâü’s-sû, zulmetli münevverler sıfatına layık, ilmini kötüye kullanan âlimler tarif edilir.
Öncelikle zulmetli münevver ne demek ona bakalım. Zulmetli münevver, aklı ve fikri tam nurlanmamış olan âlimler için kullanılan bir sözdür. Böylelerine kalbi ve aklı kararmış okumuşlar demek daha doğru olur.
Halbuki münevver kelimesi aydın anlamındadır. Ancak aydın olabilmek için sadece sosyal konularda veya fen ilimlerinde otorite olmak, aklen gelişme göstermek yeterli değildir. Bediüzzaman Said Nursî şöyle der: “Zulmetli münevverler, bu sözü bilmeliler. Ziyay-ı kalbsiz olmaz, nur-u fikir münevver.”1 Yani karanlıkta kalmış aydınlar şunu bilmeliler ki, kalb ziyası olmadan akıl nurlanmaz. Sadece beşeri ve fennî ilimlerle uğraşan kimseler, kalbi aydınlatan imandan nasiplerini almamışlarsa, gerçek anlamda “aydın” olamazlar.
Günümüzde ne yazık ki “Zulmetli münevverler!” sınıfından addedilen çok sayıda “sözde aydın!” vardır. “Zulmetli münevver” vasfına lâyık sözde yazar ve aydınlar taassub, inat, kin, adavet hatta cehâlet(!) sıfatlarını da üzerinde toplayarak tam bir zulmet-i müzevver tavsifine sahip vaziyettedirler. Bu zulmet-i müzevver sahipleri uydurmacılığın, yalanın, bilgisizliğin, iftiranın, gıybetin, cehaletin ve karanlığın en derin derekesine düşmüş vaziyetteler. Bu evsafa sahip olanları başka türlü ifade edemiyoruz.
Ulemâü’s-sû ise, kötü âlimdir. Bu unvan ilmini kötüye kullanan âlimler için kullanılır. Bunlar, dünya için ahiretini unutan âlimler sınıfından addedilirler. En mümeyyiz sıfatları dünyayı dine tercih ederler. Menfaat için hakikati örterler. Başkalarına yaranmak ve dalkavukluk yapmaktan hiç çekinmezler. Ulemâü’s-sû’, vicdanını dünyaya satan kötü âlimlerdir. Ehl-i ilhâda kapılan ulemâü’s-sû’, milleti aldatmak içinçok fena fetvâlar verirler.
Ercüze kasidesinde ulemâü’s-sû’yu tarif eden dehşetli bir bölüm vardır: “Şüphesiz ahirzamanın azgınları o âlimlerdir ki ağızlarını tatlandırdılar. Sonra hevalarına tabi olmaya yöneldiler. İlmi sevap isteyerek okumadılar. Ancak dünyada kolaylık için okudular. Onları mal ile genişlemiş ve karınlarını haram ile doldurmuş görürsün. Bu yüzden (onlar yüzünden) insanları zillette bulursun. Zira âlimin kayması bin kaymaya bedeldir. Âlimin musibeti ilmiyle amel etmediği zamandır.”2
On Sekizinci Lem’a’da da ulemâü’s-sû için şu tespitler aktarılır.“Âhirzamanın fena adamları bir kısım ulemâü’s-sûdur ki, hırs sebebiyle bâtınlarını haramla doldurmak için bid’alara yardım ve fetva verenlerdir.”3
Ey ulemâü’s-sû, bizi aldatamazsınız; sizden ve sizin samimî yoldaşlarınız olan cinnî ve insî şeytanlardan, ehl-i bid’anın şerlerinden Allah’a sığınırız. Hz. Ali (r.a.) kerremallahü vechehü hiddet ettiği ve bid’aya taraftarlık eden bir kısım ulemaü’s-su’a karşı şiddetli nefret ve hiddet ettiği malumdur. Sizler Hz. Ali (r.a.) Efendimizin şiddetli tokatlarını yiyorsunuz haberiniz ola! Şu nokta ise hiç unutmamalı: “Ulemâü’s-sû‘ hakkında bir tehdid-i azîm var; bu zamanda ehl-i ilim ziyade dikkat etmeli.”4
Acaba Risale-i Nur gibi Kur’ân’ın mânevî bir tefsirine karşı, ulemâü’s-sû’ tabirine lâyık bazı bedbahtlar hangi maslahatı buluyorlar, hangi fetvâyı veriyorlar ki, lüzumsuz, zararlı bir surette müellifine ve eserlerine saldırıyorlar. Olsa olsa o ulema-i sû’ aldanmış ve aldatılmıştır. Ya da kalbindeki fesad O’na böyle bir fiili işletmiş olmalı. Çünkü ulemâü’s-sû’ şeâir-i İslâmiyeyi tağyir eder ve böylece ehl-i bid’adan addolunur.
Ey “sadık ahmak” ıtlakına (isimlendirmesine) mâsadak bîçare ulemâü’s-sû’! hakikat-i kâinat içinde kökü yerleşmiş ve hakaik-i kâinata kökler salmış olan şecere-i tûbâ-i İslâmiyet, mevhum, muvakkat, cüz’î, hususî, menfî, belki esassız, garazkâr, zulümkâr, zulmanî unsuriyet toprağına dikilmez. Onu oraya dikmeye çalışmak, ahmakane ve tahripkârâne, bid’akârâne bir teşebbüstür.”5 Buna binâen “Hakikat-i kâinat içinde kökü yerleşmiş ve hakaik-i kâinata kökler salmış olan şecere-i tûbâ-i İslâmiyetin” mânevî bir tefsiri ve dersi olan Risale-i Nur’a da elini ve dilini uzatma! Çünkü Bediüzzaman Said Nursi’nin “Risâle-i Nûr’a ve şakirdlerine ilişenler, maskara olurlar.”6 Ayrıca “Bize ilişenler âhirette şiddetli tokatlar yiyecekleri gibi, dünyada dahi bir kısmı çabuk çarpılır.”7 ihtar ve ikazları çok manidârdır.
Dipnotlar:
1- Sözler, s.1148.
2-Kasaide-I Ercüze-İmam-ı Ali(kv).
3- Lem’alar, s.340.
4- Mektubat, s.723.
5-Mektubat, s.743.
6- Lem’alar,s.568.
7 Emirdağ Lâhikası (1), s.494.