Adalet: Her hak sahibine hakkının tam ve eksiksiz verilmesi, hakkaniyet ve âdilliktir.
Adalet, ism-i Hakîm ve Âdil’in tecelli-i cilvesidir. Bir hikmet-i hükûmette adalet ise, raiyetin hukukunun muhafazasını ister. Tâ hükûmetin haysiyeti, saltanatın haşmeti muhafaza edilsin.
Adalet-i hakikiye, adalet-i mahzadır. Adalet-i mahza ise tam adalet, toplumun selâmeti için ferdin cüz’î hukukunun feda edilemeyeceğini esas alan adalet anlayışıdır. Risale-i Nur’da adalet-i mahzanın meşrûiyeti, “Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de birisinin hayatını kurtarırsa, bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.”1 âyet-i kerimesinin tecellisi olarak ifade edilmiştir. “Şu âyet haktır, akla münâfi olamaz, hakikattir. Mücâzefe, mübalâğa, içinde bulunamaz. Hâlbuki zahir düşündürür.” Evet, bu âyet “Adalet-i mahzanın en büyük düsturunu vazediyor. Der ki: Bir masumun hayatı, kanı, hatta umum beşer için olsa da heder olmaz. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adalette de birdir. Cüz’iyatın küllîye nispeti bir olduğu gibi, hakkın dahi mizanı adalete karşı aynı nispettir. O nokta-i nazardan hakkın küçüğü büyüğü olamaz.”2 Ayrıca bu “âyetin mana-i işarîsiyle, bir masumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir fert dahi, umumun selâmeti için feda edilmez. Cenâb-ı Hakk’ın nazar-ı merhametinde, hak haktır; küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için iptal edilmez. Bir cemaatin selâmeti için, bir ferdin, rızası bulunmadan, hayatı ve hakkı feda edilmez. Hamiyet namına, rızasıyla olsa, o başka meseledir.”3
Adalet-i mahzayı aynı zamanda. “Hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez.”4 âyet-i kerimesi de ifade eder. Bu âyetin sırrına göre “bir mü’minde bulunan cani bir sıfat yüzünden, sair masum sıfatlarını mahkûm etmek hükmünde olan adavet ve kin bağlamak, ne derece hadsiz bir zulüm olduğunu; ve bahusus bir mü’minin fena bir sıfatından darılıp, küsüp, o mü’minin akrabasına adavetini teşmil etmek, “Muhakkak ki insan çok zalimdir.”5 sîga-i mübalâğa ile gayet azîm bir zulüm ettiğini, hakikat ve şeriat ve hikmet-i İslâmiye sana ihtar ettiği hâlde, nasıl kendini haklı bulursun, “Benim hakkım var” dersin?6
Adalet-i izafiye ise bir cihetle adalet-i nisbiyedir. Adalet-i izafiye; izafî adalet olup, toplumun selâmeti için ferdin cüz’î hukukunun feda edilmesini öngörebilen adalet anlayışıdır. Adalet-i izafiye cüz’ü külle feda eder bir adalet anlayışıdır. Adalet-i izafiye anlayışı ve tatbikatı, “küllün selâmeti için, cüz’ü feda eder; cemaat için, ferdin hakkını nazara almaz. “ehvenişer” diye, bir nevi adalet-i izafiyeyi yapmaya çalışır. Fakat, adalet-i mahza kabil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez; gidilse, zulümdür.”7 Adalet-i nisbiye ise, nisbî adalet, tam ve eksiksiz adaletin (adalet-i mahzanın) uygulanması mümkün olmadığında ehvenişerrin (daha az kötü) tercih edildiği ruhsat-ı şer’iye dâhilindeki adalet anlayışı ve tatbikatıdır.
Adalet-i izafiye, umumun selâmeti için ferd feda edilebilir. Ancak şu nokta kesinlikle unutulmamalıdır ki, adalet-i mahzanın uygulanabileceği bir durumda adalet-i izafiyenin uygulanması zulümdür. Çünkü bir masumun hakkı bütün insanlar için dahi olsa feda edilemez. Bir fert umumun selâmeti için feda edilemez. Cenâb-ı Hakk’ın yanında hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük hak büyük hak için iptal edilmez. İnsanın rızası olmadan, hayatı da hakkı da feda edilemez.
DİPNOTLAR: 1. Mâide Sûresi: 32. 2. Eski Said Eserleri, s. 469. 3. Mektubat, s. 89. 4. Fâtır Sûresi: 18. 5. İbrahim Sûresi: 34. 6. Mektubat, s. 446. 7. a.g.e., s. 89.