Bediüzzaman’ın üç hayat devresi olarak bildiğimiz Eski, Yeni ve Üçüncü Said dönemi eserlerinde Sultan Abdülhamid ile ilgili değerlendirme ve tesbitlerini tarayarak ulaşabildiklerimizi sizlerle paylaşmak ve bir bütün olarak konuyu değerlendirmek istiyoruz. Böylece Bediüzzaman’ın üç devre hayatında da ne kadar tutarlı ve hakkaniyetli tesbitler yaptığı anlaşılmış olur. Elbette bu tesbit ve değerlendirmeler üzerine bizim de Risale-i Nur’un bütününe istinaden yapacağımız izah ve yorumlar olacaktır. İnşallah böyle bir çalışma Bediüzzaman ve Abdülhamid meselesinin anlaşılmasına katkı sağlayacak konumda olur.
Gayret bizlerden, tevfik Rabbimizden inşâallah.
Bediüzzaman’ın muhalefeti hak ve hakîkat hesabınadır
Bediüzzaman, Meşrûtiyetin ilk günlerinde söylediği nutkunun son bölümünde “Yaşasın yaraları tedavi etmek fikrinde olan Halife-i peygamber!” 1 demek sûretiyle, Sultan Abdülhamid’in şahsiyet ve makamına temas etmektedir. Bediüzzaman, Sultan Abdülhamid’in şahsî meziyetlerini takdir etmekle beraber, onun takip ettiği içtimâî ve siyasî kusur olarak addettiği siyâsetine şeriat hesabına ta’rizde bulunmuş müstesna bir şahsiyettir. Bediüzzaman Sultan Abdülhamid’in şahsından söz ederken, diğer bazı kimselerin yaptığı gibi onu tahkir ve tezyife zerrece tenezzül etmemiş, sonradan da yazdıklarından asla nedamet etmiş de değildir. Dolayısıyla Bediüzzaman’ın muhalefet ettiği nokta, Abdülhamid’in şahsı değil, belki onun uyguladığı yahut tatbik etmek zorunda kaldığı “zayıf istibdad” siyâsetidir. Bediüzzaman Münâzarât eserinde “Sultan Abdülhamid’in mecbur olduğu istibdadı”ndan 2 söz eder. Demek ki görünen kusur ve hatalar Abdülhamd’in şahsından ziyade, onun belki de mecbur olduğu mutlak monarşik politikalardan kaynaklandığını da görmek lâzımdır.
Bediüzzaman âlem-i mânâda padişahı görüyor
24 Mart 1909’da Volkan Gazetesi’nde (11 Mart 1325, Volkan, Sayı: 83-84) yayınlanan “Dağ meyvesi acı da olsa devadır.” 3 başlıklı makalesinin yedinci maddesinde “Hilâfete dair bir rüyadır. Âlem-i mânâda padişahı (Sultan Abdülhamid’i) gördüm. Dedim: “Sen zekâtü’l-ömrü Ömer-i Sani’nin (Ömer bin Abdülaziz) mesleğinde sarf et; tâ ki Meşrûtiyet riyasetine lâzım ve biatın mânâsı olan teveccüh-i umûmîyeyi kazanasın…” 4 şeklinde devam eden, rüya diye tavsif ettiği ve onu gazetelerde bir çeşit açık mektup şeklinde neşrettiği ve onun sonunda “Asıl uyanıklık ve hakîkat o rüya imiş.” dediği makalesinde, merhum Sultan Abdülhamid’in İslâm Halifesi olduğunu ifade etmektedir. Bediüzzaman, muhatabının kim olduğunu gayen iyi biliyor ve târihî sorumluluğunu bihakkın ifa etmeyi bir vazife addediyordu. O, hem müsbet hareket ediyor, hem de yol gösterici tavsiyelerini vakt-i zamanında yerine getiriyordu.
“Padişah yine size imamdır, iktida ediniz!”
Bediüzzaman “Kürdistan Ulema Ve Meşâyih Ve Rüesa Ve Efrâdına Meşrûtiyete Dâir Telkinâttır” 5 başlıklı yazısında Sultan Abdülhamid için şöyle diyor: “Şimdiye kadar padişaha iktida ettiniz ki, milletin vahşetinden dolayı tedenni ve inkırazın mahkûmu olan kuvvet ve cebri millette istimale lüzum gördünüz. Şimdi de padişah yine size imamdır. İktida ediniz ki, o, ömr-i ebedîye mazhar olan marifet ve adaletiyle milletini idare edecek. Siz de öyle yapınız, tâ ki necat bulasınız. Kuvvet ve cebir yerine akıl ve adaleti istimal ediniz; ve tahvif yerinde muhabbeti ikame ediniz, tâ riyasetiniz berdevam olsun. Mâhâsıl: Efendimiz o kadar haşmetli ağalık kürkünü milletine bağışladı. Siz de o eski ve kehlelenmiş ağalık abasını bir hulle-i adalete tebdil ediniz.” 6 Bediüzzaman Hazretleri, “Padişah’a ve Hilâfet-i İslâmiye cihetinden Hâlifeye, şarklı vatandaşlarını, itaate, i’tidale, iktidaya dâvet etmekle beraber; Meşrûtiyet dönemi icabatından olan marifet ve akıl yolunda yürümelerini, zulüm ve cebri bırakmalarını, milleti istihdam etmek değil, ona hizmet etmelerini tavsiye ediyor ve Meşrûtiyet şerefinin esasını yine Sultan Abdulhamid’e veriyor.
Aynı yazının devamında ise şöyle diyor: “İstibdadın maden ve münbiti olan şeref ve haysiyet ve itibarî rütbeden istimdat ve milleti istihdam ve hatır ve tahakküm ve taraftarı rabıta etmektir ki, vahşetin ağalığı budur. Ümmü’l-ağavat (ağaların anası) olan Yıldız’da ebu’l-ağavat (ağaların babası) olan Sultan Hamid bu ağalıktan vazgeçti; nerede kaldı başka sivrisinekler!” 7 Sultan Abdülhamid bir zamânlar Şark’taki aşiretleri kendisine, dolayısıyla Osmanlı Saltanatı’na bağlamak maksadıyla büyük aşiret reislerine, kimisine paşalık, kaymakamlık, kimisine binbaşılık rütbesi vermiştir. Neticesinde o aşiret çöl paşalarının çok zulümleri ve vahşetleri vaki’ oldu.” 8
Dipnotlar:
1- Eski Said Dönemi Eserleri
(Nutuk), 2013, s. 182.
2- Eski Said Dönemi Eserleri
(Münâzarât), 2013, s. 238.
3- Eski Said Dönemi Eserleri
(Makalat), 2013, s. 58.
4- Eski Said Dönemi Eserleri
(Makalat), 2013, s. 62.
5- Eski Said Dönemi Eserleri
(Nutuk), 2013, s. 190.
6- Eski Said Dönemi Eserleri
(Nutuk), 2013, s. 191.
7- Eski Said Dönemi Eserleri
(Nutuk), 2013, s. 195.
8- Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nursî’nin İlmî Şahsiyeti, Cilt-I, s. 399.