"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman ile Sultan Abdülhamid’in konumu

Abdülbakî ÇİMİÇ
05 Ağustos 2021, Perşembe
Bediüzzaman’ın Hayatı’ndan Tesbitler-116

Bediüzzaman ve Abdülhamid meselesine bir genel değerlendirme yapacak olursak; zaman zaman sû-i istimallere ve yanlış anlamalara sebep olan Bediüzzaman ve Sultan Abdülhamid arasındaki ilişkiler, hakîkatiyle değerlendirilememiştir. Bu konuda yapılan en bariz hata; verese-i Nübüvvet vazifesi ile muvazzaf bir âlim ile, siyâsî bir devlet adamının aynı terazi kefesine konularak karşılaştırılması ve tartılmaya çalışılmasıdır. Bu yanlış kıyas, bizi tamamen hatalı bir sonuca götürecektir.

Asırlardır âlimler, özellikle ilmiyle âmil peygamber varisleri, devlet erkânını îkaz edip, onlara yol göstermişlerdir. Bu eleştirileri tamamen dinî ve ilmî cihetten gelen hassasiyetleri ve vazifeleri gereğincedir. Hiç kimse kalkıp, bir âlim ile bir devlet reisini kıyaslayıp, şu haklı, bu haksız gibi bir ayrım yapmamalıdır. Çünkü bu kıyas, kıyas-ı maalfarıktır. Hakikî peygamber varisi olan âlimler, Kur’ân’ın emirlerini ve sünnetin prensiplerini nazara alır, bunlara uymayan fiil ve davranışları şiddetle eleştirirler. Bu vaziyete herkes saygı göstermelidir. Çünkü âlimler, devlet idarecilerinin makamına talip değil, onları makamlarında îkaz ve hatalarını ihtar edecek konumdadır. Devlet idarecileri umera, âlimler ise ulema sınıfına dâhildir. Ulema her daim umeradan üstün konumda olup; umera, ulemanın îkaz ve ihtarlarına kulak vermek zorundadır. “Hazret-i Ali (ra) mükerreren, kendi ikrarı ve yirmi seneden ziyade o hulefâ-i selâseye (Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman’a) ittibâ ederek onların şeyhülislâmlığı makamında bulunması” 1 ve “Hz. Ömer’in (ra) hutbe okurken üzerindeki cübbenin hesabını soran sahabeye, cübbenin hesabını verdikten sonra: 

“Şimdi konuş, ey mü’minlerin emiri! Şimdi dinliyor ve sana itaat ediyorum.” 2 diyerek mukabele etmesi, ümmetin içinde devlet idarecilerine yol gösterici konumda olmaları çok önemli ders ve hikmetlerde doludur.

Devlet idarecisi olan umeranın davranış ve icraatları, çoğu zaman harici ve dahili siyâsetin, dış güçlerin, ilcaat-i zamanın tazyiki altında ve tesirat-ı hariciyenin etkisinde kalabilir. Sultan Abdülhamid devri de değerlendirildiğinde onu zaman zaman tenkit eden, M. Âkif, Elmalılı, Mustafa Sabri ve Bediüzzaman gibi şahsiyetlerin yaptıkları eleştirilerin Kur’ân ve Sünnet hukuku açısından son derece haklı gerekçeleri vardır. Bu îkaz ve ihtar vazifelerini yapmak aynı zamanda “haksızlık karşısında susmama” prensibi açısından üzerlerine farz bir vazifedir.

Bir başka açıdan bakıldığında Sultan Abdülhamid’in de icraatlarında kendi açısından zorlukları ve siyasî sebepleri vardır. Yaşanan o siyasî sebepleri, kendisi gibi işin ehli siyâsetçiler değerlendirir, “iyi yaptı” ya da “yanlış yaptı” şeklinde fikir beyanında bulunabilirler. Şunu net olarak ifade edebiliriz ki; Kur’ân’a ve sünnete sıkı sıkıya bağlı bir âlim, zamanın sultanını bazı noktalarda din ve şerîat adına ikaz ettiği için hiçbir şekilde haksız görülemez. Her meseleyi kendi makamında ve şartlarında değerlendirmek gerekir. Onun için Bediüzzaman ile Sultan Abdülhamid aynı teraziye konulup tartılamaz ve tartılmaya kalkışılırsa bu büyük bir hatanın başlangıcı olur. Birileri Sultan Abdülhamid’in halk nezdindeki muhabbetini maddî veya mânevî bir ranta çevirmeye kalkabilir. Böylece Abdülhamid üzerinden siyasî bir rant elde etmeye ve muhaliflerini susturmaya kalkanlara bu fırsatı vermemek lâzımdır. 

Bediüzzaman, sadece bir alanda (tefsir veya kelâm alanında) müceddid değildir. O, aynı zamanda “siyâset âleminde, diyanet âleminde, saltanat âleminde, cihad âlemindeki çok dairelerde icraatları olduğu gibi”3 tarih ilminde de müceddittir. Bediüzzaman bu konuda da halen net olarak anlaşılmış değildir. Müntesipleri arasında dahi bu noktalar pek de netleşmiş gözükmüyor. Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu prensipler ve hakîkatler, dînî tecdidin bir parçasıdır, biri diğerinden ayrı düşünülemez!

Bediüzzaman, Sultan Abdülhamid’i hata yapmaması ve önceden tedbir alınması adına şerîat namına îkaz etmiştir. Sultan Abdülhamid idarenin başında iken, yetkili ve sorumlu olduğu için, görülen aksaklıklar özellikle dine ve şerîata aykırı vaziyetler, itidalli bir tarzda dile getirilmiş ve düzeltilmesi istenmiştir. Bu son derece normal ve gerekli bir durumdur. Sultan Abdülhamid idareden çekildikten sonra, İttihatçılar onu eleştirmeye devam ettiler. Kendi yetersizliklerini ve kabahatlerini onu eleştirerek örtme yolunu seçtiler. Bu durumda İslâm âlimleri susarken Bediüzzaman yine susmadı, bu defa İttihatçıların şiddetli istibdadını ve hatalı uygulamalarını da eleştirdi. Bediüzzaman’ın Sultan Abdülhamid dönemindeki muhalefeti şahsî değil, ilkesel ve prensiplere bağlı bir muhalefet olduğu bilinmelidir. 

Bediüzzaman’ın asıl muhalefetinin istibdat uygulamalarına olduğunu âşikârdır. “Bediüzzaman ve Mehmet Âkif gibi İslâm âlimlerinin meşrû dairedeki hürriyet ve meşrûtiyeti istemeleri, Abdülhamid’e niçin muhâlif olduklarını çoğu mevcut İslâmcı yazarlar ve tarihçiler hâlâ anlayabilmiş değiller. O dönemde birçok mütedeyyin isim, Sultan Abdülhamid’in istibdadına karşı oldukları için muhalif görülüyorlardı. İstibdadın İslâmla örtüşmediğini söylüyorlardı. Âkif’in istibdad şiiri ve Said Nursî’nin istibdat tanımlarını daha dikkatli okumak gerekir. Bu âlimler aslında gerçek hürriyet ve meşrûtiyetin Osmanlıyı çöküşten kurtardığı gibi, Asya Kıt’ası’nın ve İslâm’ın da kurtuluşu olduğunu söylüyorlardı.”

Dipnotlar:

1- Lem’lar, 2013, s. 46.

2- Müslim b. Kuteybe ed-Dineveri, Uyunu’l-ahbar, 1/118; Ebu’l-ferec İbnü’l-cevzi, Sıfetü’s-saffe, 1/203-204.

3- Şuâlar, 2013, s. 932.

Okunma Sayısı: 3163
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Yunus

    5.8.2021 21:12:45

    Çok güzel bir yazı dizisi oldu.. birleştirilip kitap haline getirilirse ''nur cemaatleri"nin müntesiplerini veya meraklılarını aydınlatan güzel bir kitap olur inşallah.

  • R.Kalyoncu

    5.8.2021 11:14:05

    “M. Âkif, Elmalılı, Mustafa Sabri ve Bediüzzaman gibi şahsiyetlerin yaptıkları eleştirilerin Kur’ân ve Sünnet hukuku açısından son derece haklı gerekçeleri vardır.” hükmünü neye istinaden veriyoruz? M. Akif, Halifeyi tenkit etmiyor, aleni şekilde ağır hakaretlerde bulunuyor. Elmalılı, kaleme aldığı hal fetvasında, Halifeye haksız şekilde iftiralarda bulunuyor. M. Sabri Efendi ise İstiklâl mücadelesine karşı çıkıyor. Bu şahsiyetleri Bediüzzaman’la aynı kefeye koymak, en başta Bediüzzaman’a haksızlıktır. Ayrıca, tecdit konusu din ve hukukla ilgilidir. Diğer mevzuları karıştırmamak lâzım..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı