Dördüncü Gün (3 Nisan 1325/16 Nisan 1909 Cuma): “31 Mart Vak’ası ile ilgili ilk yazı: ”Kur’ân ve hadis ve hikmet ve tecrübe ile sabittir ki, haklı âmire itaat farzdır.” 1
31 Mart Vak’ası’nın dördüncü günü olan 16 Nisan 1909 Cuma günü Bediüzzaman’ın İkdam’da yazısı vardır. Bu yazı ertesi gün Mizan, Volkan ve Serbestî Gazeteleri’nde de çıkacaktır. İkdam Gazetesi’nin okuyucularına “Şehrimizde bulunan ulemay-ı İslâmiye’den Kürt Hoca demekle meşhur olan Bediüzzaman Said Efendi Hazretleri’nden varid olmuştur.” başlığıyla duyurduğu yazıda Bediüzzaman şöyle demektedir: “Ey şanlı asakir-i muvahhidin! Ve ey bu millet-i mazlumeyi ve mukaddes İslâmiyet’i iki defa büyük vartadan tahlis eden muhteşem kahramanlar! Cemâl ve kemâliniz, intizam ve inzibattır. Bunu da hakkıyla en müşevveş bir zamanda gösterdiniz. Ve hayatınız ve kuvvetiniz, itaattir. Bu meziyet-i mukaddeseyi en ufak âmirinize karşı bile irae ediniz. Otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon İslâm’ın namusu artık sizin itaatinize bağlıdır. Sancak ve tevhid-i İlâhî sizin yed-i şecaatinizdedir. Sizin o mübarek elinizin kuvveti de itaattir. Sizin zabitleriniz, müşfik pederlerinizdir...” 2 Yazı bu minval üzere devam etmektedir.
Bediüzzaman’ın 31 Mart ile ilgili yazdığı ilk yazısı
Yukarıda alıntı yaptığımız bu yazı Bediüzzaman’ın 31 Mart Vak’ası başladığından bu yana, Vak’a ile ilgili yazdığı ilk yazıdır. Yazıda göze çarpan ilk şey yazıya “Ey şanlı asakir” şeklinde değil de, “Ey şanlı asakir-i muvahhidin” şeklinde başlanmış olmasıdır. Yazıya böyle başlanmış olması, basit bir tercihten öte, bilinçli yapılmış olmalıdır. Zira isyan eden askerlere Müslümanlar için kullanılan muvahhidin kelimesi ile hitap edilmesi, en başta onlara Müslüman oldukları için İslâmî emirlere uymaları gerektiğini hatırlatmak içindir. Nitekim yazının devamında Bediüzzaman İslâmî kaynakların tamamının âmire itaati farz kıldığını birçok defa söylemektedir. Bu bakımdan Bediüzzaman’ın 31 Mart olayları hakkındaki düşüncelerini ilk defa açıkladığı yazısına, isyan eden askerlere muvahhid diye hitap ederek başlaması; henüz ilk cümlesinde isyandan yana değil, itaatten yana tavır aldığını göstermesi açısından oldukça önemlidir. Yazının isyan eden askerleri yatıştırmaya yönelik yoğun bir hava barındırdığı görülmektedir. “İslâmiyet’in namusu da o itaatledir; Şeriat-ı Muhammedi’nin (asm) muhafazası da itaatledir.“ gibi hedefe odaklı çarpıcı cümleler de ayrıca dikkat çekmektedir. Bunun dışında yazıdaki bazı sayısal değerler bile tek başlarına değerlendirildiğinde, yazının askerleri yatıştırma amaçlı yazıldığı anlaşılmaktadır. On dokuz cümlelik bu kısa yazı da dokuz kez itaat kelimesi kullanılırken, beş kez de itaatin Allah’ın emri olduğu hatırlatılıyor. Bu yazı için üzerinde durulması gereken bir başka husus da Bediüzzaman’ın bu ve başka yazılarında askerleri övmesidir. Askerlere ısrarla itaati tembih etmesine rağmen arada bir iki cümleyle bile olsa onların bu hareketini övmesinin sebebini Divan-ı Harbi Örfi de açıklayacaktır. Bu açıklama göz önüne alındığında, Bediüzzaman’ın askerleri öven cümlelerini de itaat etmelerini sağlamak için yazdığı anlaşılmaktadır. Bediüzzaman Divan-ı Harb savunmasında “Ben onların hareketini ve şecaatlerini okşadım. Zira, efkâr-ı umûmîyenin yalancı tercümanı olan gazeteler, nazarımıza hareketlerini meşrû göstermişlerdi. Ben de takdirle beraber nasihatimi bir derece tesir ettirdim. İsyanı bir derece bastırdım. Yoksa böyle asan olmazdı.” 3 şeklinde ifade etmiştir.
Anlaşıldığı üzere Bediüzzaman’ın askerin hareketini okşayıp, takdir etmesinin altında yatan sebep; yapmış olduğu itaat nasihatlerinin etkili olmasını sağlamak içindir. Askerlerin salt yaptıklarının yanlış olduğunu, öğütlerinin etkisiz kaldığını, olayların bir başka şahidi olan Antalya Mebusu Hamdi Yazır’ın ve Bediüzzaman’ın önceki teşebbüslerinden de biliyoruz. Dolayısıyla bunun farkında olan Bediüzzaman, nasihatlerinin etkisini göstermesi için isyan eden askerlerin bir derece takdir edilmesi gerektiğini ve daha sonra nasihat edilmesi gerektiğini düşünmüştür. Bu sebeple onların bu hareketini bir iki cümle ile takdir etmiştir. Nitekim Bediüzzaman’ın yazının bütününde asi askerlere defalarca itaati nasihat edip sadece bir iki cümle ile övmesi; onların bu hareketini takdir etme gerekliliğini yerine getirmek için olduğunu gösterir. 4
Bediüzzaman: “Cuma günü sekiz taburu itaate getirdim” 5
16 Nisan Cuma günü Bediüzzaman’ın bu yazısının dışında önemli bir faaliyeti daha vardır. Askerlere konuşma yapmak için Harbiye Nezareti’ne gider. “Harbiye Nezareti’nde ki askerler içine Cuma günü ulema ile beraber gittim. Gayet müessir nutuklarla sekiz tabur askeri itaate getirdim. Nasihatlerim tesirini sonradan gösterdi.” 6 Bediüzzaman’ın Harbiye Nezareti’ne beraber gittiği ulemânın Cemiyet-i İlmiye’ye mensup âlimler olma ihtimali yüksektir. Zira Cuma günü bir toplantı yapan Cemiyet-i İlmiye kışlalara, donanmaya ve askerî dairelere nasihat heyetleri göndermeyi kararlaştırmış 7 ve bunun için beşer kişiden oluşan heyetler kurulmuştu. Bu heyetlerden birinin de Harbiye Nezareti’ne gittiği biliniyor. Bediüzzaman’ın da Harbiye Nezareti’ne bu heyetle beraber gitmiş olması muhtemeldir.
Hareket Ordusu Çatalca’ya geliyor
“İsyanın dördüncü gününde Hareket Ordusu’nun iki taburunun Çatalca’ya vardığı haberi İstanbul’a yayıldığında ortalığı heyecan kaplar; dükkânlar kapatılır. Hükümet de Hareket Ordusu’nun gelişi karşısında büyük telâş ve endişeye kapılır. Zira bu ordu ile 31 Martçıların karşılaşması İstanbul şehri içinde kanlı çarpışmalara yol açabileceği gibi, bu durumda şehirde bulunan Müslüman olmayan yerli ve yabancıları korumak amacıyla büyük devletlerin İstanbul’a asker çıkarmaları tehlikesini de barındırıyordu.” 8
Dipnotlar:
1- Eski Said Dönemi Eserleri (Makalat), 2020, s. 80.
2- Eski Said Dönemi Eserleri (Makalat), 2020, s. 80; Bu makale, 2 Nisan 1325, Mizan, Sayı: 128; 4 Nisan 1325, Volkan, Sayı: 107, Serbestî, Sayı: 151. sayılarında yayınlanmıştır.
3- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfi), 2013, s. 131.
4- Gerçeğin Aynasında Bediüzzaman, Nurettin Ceylan, 2016, s. 52.
5- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfi), 2013, s. 100.
6- Eski Said Dönemi Eserleri (Divan-ı Harb-i Örfi), 2010, s. 131.
7- Prof. Dr. Sina Akşin, 31 Mart Olayı, s. 114.
8- Prof. Dr. Sina Akşin, 31 Mart Olayı, s. 112.