"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ekmek hakkı için...

Zeynep ÇAKIR
31 Mart 2024, Pazar
Mutfağa girdi kadın, iftarlık hazırlamaya. Bir kaç saat uğraştı.

Sonra hem hava almak, hem de ekmek almak bahanesiyle dışarıya çıktı. Ramazanda ekmeğin şahı pideydi ama yine de bir ekmek bir pide olarak ayarlıyordu günlük tayını.

Hava güzeldi, biraz daha yolunu uzatıp oyalanmak için parka kadar yürüdü. Bir inşaatın yanından geçerken çalışan işçileri gördü. Biz dedi, yürümeye mecal bulamazken, evine ekmek götürmek için ekmeğini taştan çıkaranlar var diye düşündü.

Sonra yoruldu, bir banka ilişti. Yanında kendi yaşlarında bir hanımla sohbete başladı. Kadın dertli mi dertli çıktı, çocuklarından şikayete koyuldu. ‘Şimdiki çocuklarda sorumluluk diye bir şey yok. Yokluk bilmiyorlar, ekmek elden su gölden yaşıyorlar, yine de nankörlük ediyorlar.’

Kadın gayri ihtiyari gülümsedi: Soframızda ekmeği eksik etmeyen bir toplumuz ama dilimizde de ekmekle ilgili ne çok deyim ve atasözü var dedi içinden. Bir cümle içinde iki ekmekle ilgili deyimi farketmeden kullanmak, bizim kültürel kodlarımızın lisana dökülmesinden başka bir şey değil.

Nan/kör Farsça’dan geçen bir kelime ve kökeninde nimeti görmemek, inkâr etmek manasında nan: ekmek kûr: görmez demek ve genel olarak ekmek nimetle eş değer olarak görüldüğü için, kendisine verilen nimetleri görmeyen, kıymetini bilmeyen, şükürsüz ve bencil insanların tanımı olan bu kelimenin, ne kadar zengin içeriğe sahip olduğuna şaşırdı kaldı.

Devam etti kadın. ‘Bir şey istediğimiz yok ki aslında onlardan. Tembel olmasınlar, çalışsınlar, bir meslek sahibi olsunlar, elleri ekmek tutsun, namerde muhtaç olmasınlar hepsi bu.’

Hak verdi kadının serzenişlerine. Müsaade isteyip kalktı. Eve doğru yöneldiğinde, fırına yaklaşırken bir mağaza gördü. Ucuzluk ilânı vardı. Komşusuna rastladı, nedir bu ilgi dedi. ‘Aman’ dedi, ‘hayat pahalı işte. Biraz ucuz mal gören koşuyor, kaliteli mi değil mi bakmadan alınıyor, ekmek peynir gibi kapış kapış gidiyor böyle işte. Herkes ekmeğinin peşinde bu zamanda. İşini bilene aşkolsun!’

Eve döndü, dar vakitte bir telefon geldi, açmasa olmaz. Arkadaşıydı. Lüzumsuz aramazdı bu saatte, aradığına göre bir sıkıntısı vardı. Eşini işten çıkarmışlar, hain bir arkadaşının iftirasına uğramış. Bu mübarek günde ekmeğimize kan doğradılar diye ağlıyordu.

Üzülme dedi. Rabbim yeni kapılar açar, kurarsınız en kısa zamanda bir ekmek teknesi, çıkarırsınız nafakanızı. Biz de neyse elimizden geleni yaparız bu süreçte inşallah dedi. İftarını suyla mı hurmayla mı açayım diyen de var, ekmeğine göz yaşını katık yapan da var diye düşündü. Eşi gelmiş televizyonu açmıştı. İftar programı öncesinde haberler başlamıştı ve yine yürekleri dağlayan Gazze görüntüleri vardı. İnsan utanıyordu açım demeye, bir lokma ekmeği dertsiz tasasız yemeğe bu halde. 

Bediüzzaman’ın bir asır öncesinde ‘ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam’ cümlesi, istibdada başkaldırış, makam, rütbe için baskıya boyun eğmeyişin manifestosuydu. İşte şimdi bu sözü lisan-ı halleriyle haykırıyordu Gazzeliler. Esir ve zelil olmaktansa, hürriyetleri için ekmeksiz, susuz hatta hayatsız kalmayı seçmişler ve ekmek korkusuyla ses çıkaramayanlara ibret destanı yazmışlardı. Dışarıda bir gürültü koptu. Trafik sıkışıklığı, iftar telaşıyla eve dönüşte park yeri bulamama gerginliği... Birazdan eve gelen oğluna sordu. ‘Aman’ dedi, oruç başa vurmuş biri bağırıyor önce ben buldum burayı diye.. Hasbünallah dedim ya sabır çektim anne içimden. Böyleleri ile ağız kavgasına girişmek, hele bu vakitte olacak şey değil. Ben aklımı peynir ekmekle yemedim daha’ dedi güldü. Kadın da güldü önce. Ahh açlık, sen insana neler yazdırıyorsun dedi, ekmekle yemekle kafayı yedik nerdeyse:)  

Sonra da taa eskilerden bir şey geldi aklına. Bu kez de gözünden yaşlar aktı istemsizce. Küçüklüğünde sokakta oynardı çocuklar. Bir oyun sırasında haylaz erkek çocuklarının yaramazlığından bizim camlar nasibini alınca, rahmetli annem haliyle pür hiddet çıktı, kim yaptı bakayım diye bağırdı. Çocuklardan biri ‘valla yenge ben yapmadım, ekmek mushaf çarpsın ki yapmadım.’

Tövbe de evlâdım böyle ağır yemin verme olmaz. Bu yemini böyle fütursuzca olur olmaz yerde kullanmaya hep karşıydı annem ki, bence de çok haklıydı.

Okunma Sayısı: 1992
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı