Cumhuriyet tarihinde, Mustafa Kemal dışında, bütün hayatını Kemalist kulvarda tüketmiş ve bu yolda meşhur olmuş dört tane daha “Mustafa” var: Mustafa İsmet Paşa, Mustafa Fevzi Paşa ve Mustafa Bülent Ecevit.
İsmi geçen dört Mustafa da, “yüz bin baş”al mal olan inkılâplara taraftar olmakla beraber, feleğin garip bir tecellisidir ki, dördü de birbirine küs, dargın, kırgın gitti.
İşte bugün o son iki Mustafa arasında yaşanan kıyasıya mücadelede, tam da “dananın kuyruğu”nun koptuğu günün yıl-dönümüdür.
CHP Genel Başkanlığı için yapılan kongrede, rakip aday eski sekreteri Bülent Ece-vit’e yenilen İsmet İnönü, 5 Kasım 1972’de hem partisinden, hem de milletvekilliğinden istifa ederek, elli yıllık siyasî hayatına noktayı koydu.
Ne çare ki, bu Mustafaları felek çattırdı biribirine...
*
CHP’nin ikinci (M. İsmet) ve üçüncü (M. Bülent) genel başkanları arasında ortaya çıkan ve sonunda kopmaya kadar giden gerginlik, daha şiddetli bir şekilde birinci (M. Kemal) ve ikinci (M. İsmet) arasında da yaşandı. Hatta, onlar birbirinin ölümünü dahi isteyecek raddeye kadar çıktılar.
Meselâ, M. Kemal’in kendi el yazısıyla kaleme almış olduğu “Vasiyetnâme”nin 5. maddesine bakın, ne demek istediğimiz dahi anlaşılmış olur. 5 Madde: “İsmet İnönü’nün çocuklarına yüksek tahsillerini ikmâl için muhtaç oldukları yardım yapılacaktır.”
“Muhtaç oldukları…” Babaları hayatta iken, neden muhtaç olsunlar ki?
Mustafa Kemal, İnönü “İkinci adam” konumunda kendi yerine geçmesini istemediği için, onun bir şekilde halledilmiş olduğu kanaatine varmış, vasiyetnâmeyi de ona göre kaleme almış, demek ki…
Önemli bir nokta da şudur: M. Kemal,
İstanbul’da aylarca ölümcül hasta ve tedavi gördüğü süre boyunca, İsmet İnönü, onun ziyaretine hiç gelmediği gibi, can korkusunda İstanbul’a dahi gelmemiş, yahut gelememiştir.
Serâpâ yalan-dolandan ibaret olan bizim resmî tarihimiz, bu gerçeklerden hiç söz etmez, hiç oralı olmaz bile…
*
Birinci ile ikinci Mustafalar birbiriyle bu derece küskün, kırgın, hatta kızgın şekilde gittikleri gibi, üçüncü Mustafa olan Fevzi Paşa’nın Nisan 1950’deki cenaze merasimi ise tam bir fecâate dönüştü.
Muhafazakâr kesim, cenaze merasimini yüksek derecede nümâyişe, gösteriye çevirirken, İsmet Paşa’nın emrindeki devlet-hükûmet kuvvetleri ise, gösteriyi engellemek ve dağıtmak için zor ve şiddet kullanmaktan çekinmedi. Topkapı ve Eyüpsultan taraflarındaki çatışmada ciddi şekilde yaralananlar da oldu. Keza, o günlerde millî yas ilan edilmediği gibi, TRT radyolarındaki eğlence programları dahi kaldırılmadı.
*
Tekrar başa dönecek olursak…
M. İsmet İnönü, 50 senedir içinde ve başında bulunduğu Halk Partisi’nin Kasım 1972 tarihindeki kongrede eski sekreteri M. Bülent Ecevit’e yenilerek genel başkanlık koltuğunu kaybedince, bu ağır yenilgiyi gururuna yediremedi. 5 Kasım günü kırgın olduğu partisinden ve dahi siyaset âleminden tamamen ayrıldığını deklâre etti. Bir yıl kadar sonra da dünyaya vedâ ederek, asıl hesaplaşmanın yapılacağı ebedî âleme göçüp gitti: 25 Aralık 1973.
FİNAL: Nazarımızda fenâ ve fânî bir siyasetçi olan İsmet İnönü’ye ait olduğu söylenen oturaklı şöyle bir söz var: “Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur.”
Doğru söze ne denir…