Günümüzde bütün dünyada can, mal, din, ırz, namus, haysiyet değerleri ağır yaralanmış durumda. Güven ve adalet eksikliği karşısında insanoğlu adeta kan ve gözyaşında boğulmakta.
Beri yanda cihanı saran bu dertlere derman olması gereken Müslümanlarsa farklı bir karanlık girdabında… Düşmanları tarafından bile “Muhammed’ül-Emin” olarak anılan bir peygamberin ümmetine ne olmuş ki, ahlâk ve adalet tanımayan sefil ve kuralsız bir hayatın içinde savrulmakta? Bir tarafta dini istismar eden gruplar, diğer yanda İslâm’ı terör ve şiddet dini gibi gösteren karanlık ağlar, inançsızlık bataklığında kaybolan ve çıkış yolu arayan insanları dinden soğutmakta. Açıkçası artık günümüz insanının dine olan güveni de sarsılmış durumda. Adalet ve huzur beklediği ellerden gördüğü haksızlık, hukuksuzluk ve menfaat düşkünlüğü insanları dinden uzaklaştırmakta.
KUTLU DOĞUMUN KONUSU
Bunları neden mi yazdım? Diyanet İşleri Başkanlığı Kutlu Doğum Haftası’nda bu yıl belirlenen ana konuyu açıklamış: “Hz. Peygamber (asm) ve Güven Toplumu” Efendimizin (asm) gösterdiği, yaşadığı hayatın neresindeyiz? Bir boy aynası gibi her Müslüman’ın bakıp tartması gereken bir soru bu.
Din adına siyasete girip, hukuksuz uygulamaları ve akıl almaz hileleriyle İslâm âlemini açık hava hapishanesi ya da kan gölüne çevirenlerin ibretli hali ortada!
ACİP BİR HÂLÂT: İTİMATSIZLIK
Bediüzzaman Hazretleri 1936’da geldiği Kastamonu’da yazdığı Lâhika’da hayat, şeriat ve iman hakikatlerini anlatırken hakikat noktasında en mühim ve azamın iman meselesi olduğunu belirtir.
Çözüm yollarını aktarır: “Yirmi seneden beri tahripkârane eşeddi zulüm altında o derece ahlâk bozulmuş ve metanet ve sadâkat kaybolmuş ki, ondan belki, yirmiden birisine itimat edilmez. Bu acib halata karşı çok fevkalâde sebat ve metanet ve sadâkat ve hamiyet-i İslâmiye lâzımdır yoksa akim kalır, zarar verir. Demek, en halis ve en selâmetli ve en mühim ve en muvaffakiyetli hizmet Risale-i Nur şakirtlerinin daireleri içindeki kudsî hizmettir.” (Kastamonu Lâhikası, s. 57-58)
Bediüzzaman Hazretleri’nin itimatsızlık hastalığına karşı tavsiye ettiği ilâçlar: Hadiseler karşısında metin olmak, sebat göstermek, İslâm adına elinden gelen bütün gayreti göstermek ve Risale-i Nur’un dairesi içinde kalmaktır.
GÜVEN-ADALET-HUKUK
Adalet ve hukuka riayet güven toplumu olmanın birinci şartıdır. Adaletin dini, dili, ırkı, sınıfı yoktur. Sıcacık bir kucak gibi toplumun bütün kesimlerini kucaklar.
Fatih Sultan Mehmed’i yani Osmanlı padişahını kadıya şikâyet eden Rum mimar Osmanlı’nın adalet ve hukukuna güveniyordu. Güveni boşa çıkmadı. Zira, “Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür” diyen bir sultandı Mehmet Fatih…
Halife Hz. Ömer’i (ra), bir Hıristiyan’la mahkeme huzuruna çıkaran, Hz. Ali’yi (ra) bir Yahudiyle muhakeme edenler de adil hâkimlerdi.
HÜLÂSA
Son söz olarak denilmesi gerekenleri Bediüzzaman Hazretleri çok güzel ifade etmiş:
“Hükûmetin daireleri içinde en ziyade hürriyetini muhafaza etmeye ve tesirat-ı hariciyeden en ziyade bîtarafâne, hissiyatsız bakmakla mükellef olan, elbette mahkemedir… Allah hâkimleri hakikî adalete muvaffak etsin! “
(Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat)