“Bir toplumun yüreğinde cehalet ve insanların zihinlerinde keşmekeş olduğunda, kanunların sayısı artmaya başlar.” diyor B. A. Arrigo.
Bu alıntı, hukuk ile toplumsal bilinç arasındaki ilişkiyi derinlemesine düşündüren aslında anarşist hukuk teorisi argümanıdır.
B. A. Arrigo’nun Psikolojik Hukukbilim kitabı, hukuk sistemlerinin işleyişini psikolojik temeller üzerinden analiz ederken, kanunların bireylerin zihin dünyasıyla nasıl şekillendiğine dair önemli kavrayışlar sunar.
Cehalet, Bilinç ve Hukukun Çoğalması
Cehaletin yaygın olduğu toplumlarda kanunların giderek artması, hukuk sisteminin genellikle güvenilir bir toplumsal şuur yerine, otorite temelli bir düzenleyici mekanizmaya dönüşmesiyle açıklanabilir.
Hukuk, bireylerin ahlâkî ve sosyal sorumluluklarını kendiliklerinden yerine getirmediği durumlarda devreye girerek, toplumsal düzeni sağlama amacı taşır.
Arrigo, kanunların bir tür “psikolojik denetim” mekanizması olarak işlev gördüğünü öne sürer. Eğer bireyler, içselleştirilmiş bir ahlâkî sistemine sahip olsalardı, kanunların zorlayıcı etkisine bu kadar çok ihtiyaç duyulmazdı. Ancak cehalet, bireyin kendi ahlâkî rehberini oluşturmasını engelleyerek, dışsal yani “üst” bir otoriteye—hukuka—bağımlı hale gelmesine sebep olur. Buna bağlı olarak, toplumun zihinsel keşmekeş içinde olması, yani bireylerin neyin doğru ya da yanlış olduğuna dair net bir anlayışa sahip olmamaları, kanunların sürekli genişlemesine yol açar. Hukukun, insanların günlük yaşantılarını düzenleme işlevi arttıkça, bireylerin kendi ahlâkî kararlarını oluşturma kapasitesi daha da körelir. Böylece, bir tür döngüsel bağımlılık oluşur:
Cehalet kanunları arttırır, kanunlar bireyin hür düşünme kapasitesini sınırlandırır, bu da daha fazla cehalete yol açar.
Hukukun Psikolojik İşlevi: Korku, Kontrol ve İtaat
Arrigo’nun analizinde, hukuk yalnızca toplumsal düzeni sağlamakla kalmaz, aynı zamanda bireyin psikolojisi üzerinde de derin bir etkiye sahiptir. kanunların artışı, bireylerin otoriteye olan bağımlılığını arttırarak, onların kendi ahlâkî ve bilişsel kapasitelerini geliştirmelerinin önüne geçebilir. Bu durum, Michel Foucault’nun Disiplin ve Ceza adlı eserinde ele aldığı “gözetim toplumu” anlayışını çağrıştırır. Hukukun aşırı genişlediği toplumlarda bireyler, içselleştirilmiş bir ahlâkî özdenetim yerine, sürekli dışsal bir otoritenin kurallarına tabi olurlar. Bu da ferdin içsel özgürlüğünü ve eleştirel düşünme kabiliyetini zayıflatarak, hukuk sistemine daha fazla bağımlı hale gelmesine sebep olur.
Psikolojik olarak, kanunların fazlalığı bireylerde iki temel tepki doğurur:
1. Korku ve itaat: Bireyler, kanunların sayısının ve karmaşıklığının artmasıyla birlikte, bağımsız karar verme yetilerini kaybederek otoriteye şartsız itaat etmeye eğilim gösterirler.
2. Kaos ve yabancılaşma: kanunların aşırı yoğun olduğu toplumlarda bireyler, kendilerini sisteme yabancı hissederek, kuralları keyfî ve baskıcı olarak algılamaya başlayabilirler. Bu da kanun dışı davranışlara ve toplumdan kopuşa yol açabilir.
Arrigo’nun bakış açısıyla değerlendirildiğinde, kanunların çoğalması aslında bir güç krizine de işaret eder:
Eğer hukuk, toplumsal yapıyı kendi iç dinamikleriyle sürdürebilecek bir bilinç oluşturmak yerine, dışsal bir baskı mekanizması haline geliyorsa, bu sistemin uzun vadede sürdürülebilirliği sorgulanır.
Hukukun Alternatifi:
Daha Az kanun, Daha Fazla Bilinç mi?
Eğer kanunların çoğalması cehaletin ve zihinsel keşmekeşin bir sonucuysa, bu durumda hukuk sisteminin alternatifi ne olabilir? Anarşist hukuk teorisi, kanunların azaltılması ve bireylerin kendi ahlâkî sorumluluklarını üstlenmelerini savunur. Arrigo’nun çalışması da, psikolojik hukuk perspektifinden bakıldığında, bireylerin şuur düzeylerini yükseltecek ve toplumsal farkındalığı arttıracak mekanizmalar geliştirmenin önemini vurgular.
Bu noktada eğitim, eleştirel düşünme becerilerinin geliştirilmesi ve bireylerin ahlâkî karar verme yetilerinin güçlendirilmesi ön plana çıkar. Eğer bireyler kendi yaşantılarını yönlendirme kapasitesine sahip olursa, kanunların gerekliliği de azalır.
Sonuç: Hukukun Psikolojik Sınırları
B. A. Arrigo’nun Psikolojik Hukukbilim kitabı, hukukun yalnızca bir normatif düzenleyici mekanizma olmadığını, aynı zamanda bireylerin psikolojik süreçlerini de yönlendiren bir yapı olduğunu gösterir. Toplumda cehaletin artışı ve bireylerin zihinsel keşmekeş içinde olması, kanunların giderek çoğalmasına sebep olurken, bu kanunlar bireylerin bağımsız düşünme kapasitelerini daha da kısıtlayarak cehalet döngüsünü pekiştirir.
Bu perspektiften bakıldığında, kanunların çoğalması bir toplumun daha düzenli hale geldiğinin değil, aksine daha büyük bir içsel kriz yaşadığının bir işareti olabilir. O halde temel soru şudur: Gerçek bir toplumsal düzen, kanunların fazlalığıyla mı, yoksa bireylerin bilinçli ve özgür ahlâkî seçimleriyle mi sağlanır?
Belki de bu alıntıyı, hukuk sistemlerinin geleceği üzerine derinlemesine düşünmek için bir başlangıç noktası olarak almak gerekir. Kanunların sayısını arttırmak mı, yoksa toplumun ahlâkî ve bilişsel gelişimine yatırım yapmak mı daha sürdürülebilir bir hukuk anlayışını inşa edecektir?
Arrigo’nun çalışması, bu soruya psikolojik bir perspektiften cevap arayan önemli bir katkıdır.