Her davanın adamı vardır ama aslolan dava adamıdır. Her davanın kendisine has özellikleri olduğu gibi o davanın mensuplarının ve erlerinin de kendilerine özgü özellikleri ve vasıfları vardır.
Dava adamı davasını sürdürmek, davasını ileriye götürmek ve insanlığa hizmet etmek, bu davayı yaymak için de güçlü bir iradeye ihtiyaç vardır. Risale-i Nur talebeleri içinde dava adamı deyince ilk akla gelenlerden biri de Zübeyir ağabeydir. Sadakat ve fedakarlık dersini tam ifade eden mektubunda dava adamını nasıl vasıflandırıyordu Zübeyir ağabey:
“Vazifen dikenler arasında güller toplayacaksın. Ayağın çıplaktır, batacak. Elin açıktır, ısıracak. Buna sevineceksin! Firavunlar kucağında büyüyen çocuk Mûsâ’ları safına alacaksın. Aldığın için dövecekler. Konuştuğun için zindana koyacaklar; sevineceksin!”
Sıkıntıları zorlukları göğüslemek dava adamının görevi ve özelliklerindendir. Davasını sürdürürken karşısına çıkacak engellerden dolayı üzülüp fütur etmemeli, azimle yoluna devam etmeli.
Dava adamı davasının izzetini hiç bir şeye feda etmemeli, İslamın geleceği için hiç kimsenin arzu ve isteklerini öne çıkarıp davayı zedeleyecek hiç bir davranışa girmemeli.
Ömrünün her anını iman davası için yaşayan Bediüzzaman da hayatını sadece kendi imanını kurtarmaya adamayıp, başkalarının da imanını kurtarmaya adamış ve başkalarının ahireti için de ağlamıştır. Bediüzzaman iki minare yüksekliğindeki Van Kalesi’nin tepesinde iken ayağı kayıp, aşağı doğru düşerken, ağzından çıkan tek sözü, ”Eyvah! Davam” olmuştur.
Nitekim şöyle der: “Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış, ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler...”
Dava adamı güçlü bir imana sahip olmalı. Böyle bir kimsenin Allah’a iman ve güveni mükemmel olursa, salih amellerle ahiretini süslerse iyi bir dava adamı olabilir. Dava adamı hiçbir zaman dava adamı olduğunu zihninden çıkarmamalıdır, bu anlayış ve düşünce ile yaşamalıdır. Bu düşünce onu her zaman davasına sahip çıkma hususunda güçlü ve zinde tutar.
Dava adamı, sadakat ve fedakârlığı tam ifade etmeli. Bediüzzaman, karşısındaki muhatabını tam bir dava adamı görmek istemesinden dolayı mektuba başlamadan önceki hitabında; Aziz, sıddık, bahtiyar, vefakar, faal, sebatkar kardeşlerim! diye başlıyor, bu şekilde bir nevi dua ederken bir nevi hatırlatma da yapmış oluyor.
Dava adamı davasında aziz olmalı kimseye karşı eğilip bükülmemeli, İslamın geleceği için hiç kimsenin arzu ve isteklerini öne çıkarıp davayı zedeleyecek davranışlara girmemeli. Dava adamı yürüdüğü yolda kararlı ve istikrarlı olmalıdır.
Davasını sürdürürken karşısına çıkacak engellerden dolayı üzülüp fütur getirmemeli, azimle yoluna devam etmeli.
Zübeyir ağabeyin mektubunda dediği gibi, ”Ne lüzumu vardı uzun uzun saymaya ... Kısaca “Kur’an talebesi olacaksın!” deseydin yeterdi, diyeceksin. Haklısın. Zira İslam yoluna giren bilir ki, bu yol kıldan ince, kılıçtan keskindir. Her kişinin değil er kişinin yoludur.”