"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur Talebelerinin vasıfları -3

Sümeyra Çevik
07 Aralık 2024, Cumartesi
Üstatları gibi, “Onu arzulamak değil, bilâkis şahsımız itibarıyla ondan ürküyoruz” derler.

Tevazu ve mahviyet sahibidirler. Meslekleri gereği ehl-i imana karşı tevazu ve mahviyet gösterirler. Ancak; “Evet, bu zamanda dinsizlik hesabına, benlikleri firavunlaşmış derecede ve imana ve Risâle-i Nur’a hücumları zamanında onlara karşı tedafü vaziyetimizde tevazu ve mahviyet göstermek büyük bir cinayet ve hıyanettir. Ve o tevazu, tezellül hükmünde bir ahlâk-ı rezile olur” şecaatine de azamî olarak dikkat ederler. “Asıl, mü’min hakkıyla hürdür. Sâni-i Âleme abd ve hizmetkâr olan, halka tezellüle tenezzül etmemek gerektir” prensibine sada- katle bağlıdırlar. Birbirlerine ihlâsla muhabbet beslerler. İhlâsı kazanmanın çok mühim olduğunu ve bir zerre ihlâslı amelin batmanlarla halis olmayana üstün olduğunu bilirler. 

İman hizmetinde korku duygusu taşımazlar. Üstadın “…korku ve tamah ve şan ve şeref cihetinde çalışıyorlar. Çünkü insanın en zayıf damarı olan ‘korku’ cihetinde bir halt edemediler, idamlarına beş para vermediğimizi anladılar” sözlerini kendilerine rehber ederler. İnsanî zaafların iman hizmetine mani olmasına fırsat vermezler. Risâle-i Nur’a perde olmaktan azamî olarak kaçınırlar. Risâle-i Nurların Kur’ân’ın malı olduğunu, kendilerinin sadece o Nurun kusurlu bir hâdimi ve dellâlı olduklarını bilirler. Kendi nefsini itham edip, kardeşlerine taraftar olurlar. 

Kendileri haklı da olsa, kardeşlerini tenkit etmezler. İnsanın hatadan hâlî olamayacağını, tövbe kapısının açık olduğunu, nefis ve şeytanın onları kardeşlerine karşı itiraza haklı da olsa sevk etmesine fırsat vermezler. Böyle bir durumda, “Biz, değil böyle cüz’î hukukumuzu, belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi Risâle-i Nur’un en kuvvetli rabıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz” derler ve nefislerini sustururlar. Birbirine gücenmez ve küsmezler. 

Kardeşleri için ruhlarını fedâ edebilecek bir imana sahiptirler. Birbirinin kusuruna bakmazlar ve affedici davranırlar. Risâle-i Nur’un hatırı için aralarındaki tefâni sırrı, birbirini tenkit etmemek, kusurunu affetmek düsturu ile hareket ederler. Birbirinin kusurunu örtmeye çalışırlar. Ken- dilerindeki ihlâs, sadakat ve metanetin şimdiki ağır sıkıntılarda birbirinin kusuruna bakmamaya ve setretmeye kâfî bir sebep olduğunu ve Risâle-i Nur zinciriyle kuvvetli uhuvvetin büyük bir hasene olduğunu bilirler. Kendi kusurunu görmeye çalışırlar. Bu zamanda tevazu, mahviyet ve terk-i enaniyetin ehl-i hakikate lâzım ve elzem olduğunu bilirler ve daima kusurunu görmek ve nefsini itham etmek gerektiği gerçeğine göre hareket ederler. 

Birbiriyle münakaşa etmezler. Münakaşadan casus kulakların istifade edeceğini bilirler. Üstadlarının “Sakın sakın münakaşa etmeyiniz” tavsiyesine ve “Haklı olsa, haksız olsa, münakaşa eden haksızdır” prensibine uyarlar. Birbirine güvenir ve yardım ederler. Çünkü, avam olan ehl-i imana, dalâlet cereyanlarına karşı yılmaz, çekilmez, bozulmaz, aldatmaz bir şahs-ı manevî olarak kuvve-i mâneviye olurlar. Birbirlerine minnettarlık duyma yerine, duâ ve tebrik ederler. Nimetin kendilerine ulaşmasında iktiran sırrını bilirler ve “En evvel ben muhtaçtım, onun için önce bana ihsan edildi” derler. Cemaat içinde şahsî cesaretini kullanmazlar. Mesleklerinde ihlâs-ı tammeden sonra en büyük esasın sebat ve metanet olduğunu bilirler. 

Birbirini enaniyet ve sadakatsizlikle itham etmezler. Nefs-i emmârenin kıyâs-ı binnefs cihetinde, sû-i zan noktasından kendilerini aldatmasına fırsat vermezler. Risâle-i Nur terbiye etmiyor diye şüphelenmezler. Maddî ve mânevî makamlara talip olmazlar. Birbirine tesellici ve numune-i imtisâl olurlar. Hastalıkta, mûsibette, maddî ve mânevî sıkıntılarda tesellici olurlar. Başa ne gelirse gelsin hoş görmeye çalışırlar ve sabrederler. Birbirlerini şefkatli bir kardeş ve ders müzakeresinde zekî bir muhatap kabul ederler. Güzel seciyelerde birbirlerine in’ikas eden bir âyine olmaya çalışırlar. Birbirinin kuvve-i mâneviyesini takviye ederler. Bu zamanda en elzem işin; telâş etmemek, me’yus olmamak, birbirinin kuvve-i maneviyesini takviye etmek, korkmamak ve tevekkülle mûsibetleri karşılamak olduğunu bilirler. Risâle-i Nurlara sadakat, sebat ve metanetle bağlanırlar. Çünkü bu sadakat, sebat ve metanetin kendilerine çok büyük kâr ve kazanç sağlayacağını bilirler. Bu büyük kâr ve kazancın çok kıymetli bir fiyat olduğunu bilir ve bu fiyata mukabil Üstatlarının kendilerinden tam ve halis bir sadâkat ve daimî ve sarsılmaz bir sebat istediğinin de şuurundadırlar. Nur talebesi rRsale-i Nurun cisimleşmiş halidir diyebiliriz. Talebeliğin çekirdekten ağaca kadar derece ve mertebeleri vardır. Biz belki ağaç gibi olmaya güç yetiremeyiz, ama çekirdek gibi bir dereceye de pek ala ulaşabiliriz. Bunun için yukarıda zikredilen talebeliğin asgari şartlarına uymak zorunluluğu da vardır. Ondan sonrası insanın gayret ve azmine bakar.

—Son—

Okunma Sayısı: 940
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı