Abdullah Bey: Bir arkadaşım var. Deist bir ağızla soruyor: Azrail, Musa’nın (as) ruhunu almaya gelince, Musa (as) Azrail’e tokat vuruyor. Peki: Firavun, bu Azrail’i döven adamı öldürmeye karar veriyor, Musa (as) korkusundan kaçıyor, Firavun kovalıyor... Musa (as) kavmiyle beraber Kızıldeniz’in kenarına gelince asasıyla denizi yarıyor ve geçiyor. Nedense bu denizi yaran adam, denizi yarma gücüne sahip ama, dönüp Firavun’u öldürmeyi akıl edemiyor vs.” Bu anlatılanlar yaşanmış mıdır? Yaşanmış ise buradaki çelişkiler nasıl giderilecektir?”
İş Öyle Değil
Anlatılanlar yaşanmış olaylardır. Aralarında çelişki yoktur. Sıkıntı, çelişki gören arkadaşımızın algı seviyesindedir. Sefih medeniyetin felsefe düzenbazlıkları maalesef gençliğimizin veri tabanını altüst etmiştir. Sıkıntı buradadır.
Bir defa Peygamberler kevnî kanunlara, yani tabiat yasalarına herkesten çok uyan, mecbur olmadıkça mu’cize bile göstermeyen insanlardır. Öyle her dilediklerinde, istediği şeyi elde etmezler.
Onlar herkesten fazla Allah’ın dinine uydukları gibi, Allah’ın tabiata koyduğu yasalara da herkesten ziyade uyan insanlardır.1 Kendilerinin peygamber olduğunu belgelemek gibi bir mecburiyet olmadıkça, mucize göstermezler. Diğer insanlar gibi doğal yaşarlar.
Deist arkadaşımızın mantığıyla bakacak olursak, Hazret-i Musa’nın (as) Firavun’u öldürmesi, tahtına geçmesi ve Mısır’ı krallar gibi serçe parmağında oynatması lazımdı! Ama iş öyle değil!
Önce Davetini Mısır’a Yaptı
Peygamberin işi, kral da olsa, halk da olsa, onları hakka davet etmektir. Dinlemediklerinde hakka daveti ölünceye kadar sürdürmektir. Ellerindekini ele geçirmek değildir. Mısır’da ilahlık davasını sürdüren Firavun’a Hazret-i Musa (as) davetini yaptı.
Fakat Firavun dinlemek şöyle dursun, tahtını yıkacak adam zannederek, onunla savaşmayı seçti. Bu yüzden Mısır çok felaketlere maruz kaldı. Dayanılmaz kıtlık ve kuraklıklar oldu. Suları kan oldu. Çekirge istilası, kurbağa istilası, bit ve haşerat istilası, sular altında bırakan şiddetli yağmurlar, salgın hastalıklar... Daha nice tokat gibi İlahî ikazlar geldi.
Mısır’lılar bütün bunları Hazret-i Musa’nın (as) uğursuzluk getirdiğine verdiler ve Hazret-i Musa’yı (as) öldürmek istediler. Hazret-i Musa da (as) tebliğini yapabileceği ve zaten de kendi soy ağacından olup yüzyıllardır Firavun’un eze geldiği İsrail oğullarını alarak Mısır’dan ayrıldı.
Kızıldeniz’den Geçiş
Peşini bırakmayan Firavun’du. Mısır’da köle gibi çalıştırdığı ve her ağır işe koşturduğu bir kavmin Hazret-i Musa (as) tarafından Mısır dışına çıkarılması, kendi otoritesini ciddi sarsmıştı. Bütün ordusuyla peşlerinden gitti.
Cenab-ı Hak da Hazret-i Musa’ya (as) deniz içinde bir koridor açtı. Böylece hak bir peygamber olduğunu belgeledi.2 Bu mucize karşısında İsrail oğulları çoğunlukla ona iman ettiler.
Dönüp savaşabilir ve Firavun’u öldürebilirdi şüphesiz. Ama bir peygamberin görevi gereksiz yere savaşmak ve adam öldürmek değildir.
Hazret-i Musa’nın (as) Azrail’e tokat vurması ise müteşabih olan ve içinde çok sırlar taşıyan bir durumdur. Peygamber Efendimiz (asm) haber vermiştir.3 Bunun da inkâra kabiliyeti yoktur ve izahı elbette vardır.
Dipnotlar:
1- Said Nursi, Mektubat, s. 114
2- Şuara Suresi: 63-68
3- Buharî, 2/113; 4/191; Müslim, 4/1843; Nesai, Cenaiz, 121