Nabi Alyakut: “Hz. Süleyman saltanata geçmesinden sonra ifritlerden biri yüzüğünü kaçırıyor ve tahta geçiyor. Bu olayın gerçekliği nedir? Divan-ı Harb-i Örfide geçen hatem-i Süleyman mefhumunu açar mısınız?”
Hatem-i Süleyman
Süleyman Aleyhisselâm’a, babası Davud Aleyhisselâmdan sonra peygamberlikle birlikte hükümdarlık da verildi. Her ikisi de İsrailoğulları peygamberlerinden ve hükümdarlarındandır. İkisinin döneminde İsrailoğulları altın çağını yaşamıştır.
Rivayette vardır ki, Süleyman Aleyhisselâm peygamber olunca Yüce Allah: “İhtiyacını söyle!” buyurdu. Süleyman Aleyhisselâm: “Rabbim! Benim kalbimi de babamın kalbi gibi, Sana karşı haşyet ve muhabbetle doldur!” diye duâ etti.
Yüce Allah da onun kalbini, dilediği gibi, haşyet, Allah korkusu ve Allah sevgisi ile doldurdu. Anlatılır ki, Süleyman Aleyhisselâm hükümdar oluşundan vefat ettiği güne kadar Yüce Allah’a haşyetinden dolayı başını kaldırıp göğe bakmamıştır.” 1
Hatem-i Süleyman, Süleyman Aleyhisselâm’ın peygamberlik devrinde ve saltanat döneminde kullandığı, üzerinde ism-i azam işlenmiş olan, mu’cizevî bir yüzüktür. Bu yüzüğün kaşında altı köşeli bir yıldız vardır. Altı köşenin insanın altı yönünü, dünyanın altı günde yaratılmasını ve bolluk ve bereketi sembolize ettiği ve insanı şer güçlerden koruyan bir tılsım olduğu söylenir.
Altı köşeli yıldız Yahudiler arasında da gizli bir tılsım olarak varlığını sürdürmüştür. Hatta Yahudi büyü öğretisi olan Kabala’ya da buradan girmiştir.
Mühür Kimdeyse…
Peygamber Efendimiz’in (asm), “Kıyametten önce yer altından elinde Süleyman’ın mührü ve Mûsâ’nın asâsı olduğu halde bir dâbbe çıkacak ve asâsıyla Müslümanların yüzünü aydınlatacak, mührüyle kâfirlerin yüzünü mühürleyecektir” 2 hadisiyle İslâm inancına girmiş bulunan yüzükle ilgili sıhhatli sıhhatsiz rivayetler bir hayli fazladır.
Rivayete göre, bu yüzük Cennette Hazret-i Âdem’e (as) aitti. Cebrail (as) tarafından Hazret-i Süleyman’a Cennetten getirildi. Üzerinde ism-i azam’ı remzeden figürler vardır.
Hazret-i Süleyman bu yüzükle ateşe, suya, rüzgâra, kuşlara ve hayvanlara hükmederdi. Bu yüzük parmağında olmayınca tabiata hükmedemezdi. Abdesthaneye gittiği zaman ism-i azama hürmeten bu yüzüğü parmağından çıkarır ve veziri Asaf’a veya hanımı Âmine’ye verirdi.
Bir gün abdesthaneye gittiğinde bir sahra cini olan dev bir ifrit, Hazret-i Süleyman kılığında gelerek yüzüğü gasp ediyor, Hazret-i Süleyman’ın tahtına geçiyor ve yönetimini eline geçiriyor. Ve Hazret-i Süleyman’ı sahtekârlıkla suçlayarak saraydan çıkarıyor.
Hazret-i Süleyman da geçimini sürdürmek için bir sahil kasabasına çekiliyor ve balıkçıların yükünü taşımaya başlıyor. Uzunca bir süreden sonra dev ifrit korkusundan yüzüğü denize atıyor, kendisi de ayaklanan cinler tarafından öldürülüyor.
Çalıştığı balıkçıdan yevmiye olarak balık alan Hazret-i Süleyman, balığı yardığında karnında yüzüğünü buluyor. Ve yüzüğünü parmağına takarak tekrar sarayına dönüyor.
Halk arasında yaygın olan “Mühür kimdeyse Süleyman odur” atasözü bu kıssaya dayanır. 3
Kinayeli Muhteşem Tesbitler Bediüzzaman’dan
Divan-ı Harb-i Örfi’de Bediüzzaman “hatem-i Süleyman” meselesini temsil olarak ve meşrûtiyetten kinaye olarak zikrediyor. Metinde geçen anahtar mefhumları tek tek ele alalım:
“Div”, dev ifrittir ki, insanların hürriyetini zorbalıkla çalan istibdattan kinayedir. “Manevî Süleyman”, meşrû meşrûtiyetten kinayedir. “Hatem-i Süleyman”, şeriattan kinayedir.
“Bu hasiyet-i tesehhüre malik olan, hatem-i şeriat idi.” cümlesinde “hatem-i şeriat”ın “hasiyet-i tesehhür”e malik olması, şeriat medeniyetinin insanlar üzerinde sihir özelliği gösteren bir etkiye sahip olduğundan kinayedir.
“Süleyman-ı meşrûtiyet” bu zamanın meşrû yönetim şekli olan meşrûtiyet veya sonradan adına demokrasi denilen yönetim biçiminden kinayedir ki, metinde “efkâr-ı umumiye” olarak geçiyor.
“Süleyman-ı meşrûtiyetin engüştü”, kendi yönetiminde anasının ak sütü kadar hakkı bulunan toplumun ortak aklından kinayedir. “İfrit-i istibdat” da halkın hürriyetini zorbalıkla gasp eden istibdat yönetimlerinden kinayedir.
“İfrit-i istibdat’ın gasp etmesi” ise, medeniyet tahtında oturan ve efkâr-ı umumiye denilen halkın parmağından istibdatın gasp ettiği yönetim yetkisi demektir. 4
Dipnotlar:
1- İbn-i Ebi Şeybe, Musannef, 13/206. 2- Müsned, II, 259; İbn Mâce, “Fiten”, 31. 3- Diyanet, İslâm Ansiklopedisi, İskender Pala, 31/524-526. 4- ESDE, Divan-ı Harb-i Örfi, s. 121.