"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cenaze teşyi ve taziyesinde yemek

Süleyman KÖSMENE
15 Ağustos 2013, Perşembe
Antalya/Akseki/Mahmutlar köyü sakinleri adına Turan Çetiner: “Köyümüzde son birkaç yıldan beri bir âdet çıktı: Cenaze sahipleri mezarlıkta cenazeyi teşyi edenlere yemek ikram ediyor. Bu âdet dinimiz adabına uygun mudur, değil midir?”

MEZARLIKTA YEMEK İKRAMI
Cenaze sahibinin yemek hazırlayıp ilk üç gün taziyeye gelenlere ikram etmesi bid’at olduğu gibi-–şimdiye kadar terk edilemeyen bid’atlerden birisi idi—, yemek hazırlayıp ikramı mezarlıkta, cenazeyi teşyi edenlere, daha oradan ayrılmadan yapılması çifte bid’attir:
1- Yemek hazırlama ve ikram etme bid’ati.
2- Bu ikramı mezarlıkta yapma bid’ati.  
Bid’atler, Bediüzzaman’ın ifadesiyle “merduttur”1, yani reddedilmiştir. Sünnetteki nur, feyiz ve bereket bid’atte yoktur.
Bid’at olan bu fiiller-–her bid’atte olduğu gibi—insan fıtratına da uygun değildir.
Çünkü cenaze sahibinin o gün acısı vardır. Ölüm muhtemelen beklenmeyen bir gelişmedir. Beklenen bir ölüm de olsa, ölümün verdiği telâş, ıztırap, acı, efkâr, hüzün, yorgunluk cenaze sahiplerini yeterince üzmüştür. Ölümün verdiği tahrip, acı ve hüzün henüz geçmeden, cenaze sahiplerini yeni bir işle yükümlü kılmak, tek kelimeyle zulüm olur. İkram ve rahmet hakikatleri ile bağdaşmaz. Ölüm anından itibaren en azından üç güne kadar, ister mezarlıkta, isterse cenaze için taziyeye gelenlere evde yemek hazırlayıp ikram etmek cenaze sahipleri için bir külfettir, yüreğinde acı olanın kaldırabileceği bir yük değildir ve insan fıtratına aykırıdır.
Mute Savaşı’nda şehit olan Cafer-i Tayyar’ın (ra) ölüm haberi gelince Resûlullah Efendimiz (asm), “Cafer’in ailesi için yemek pişirin. Çünkü başlarına kendilerini meşgul edecek bir iş geldi” buyurmuş ve Cafer’in ailesinin yemek hazırlamalarına izin vermemiştir.2
 
HER TAZİYE BİR KERAMET ELBİSESİ

Kaldı ki ikram etmenin özünde hüzün paylaşmak değil, sevinç paylaşmak vardır. Cenaze sahibi bu ölümden sevinmiş midir ki, başında yemek ikram etmek zorunda kalsın! 
Cenaze sahibinin ev sahipliği unvanıyla yemek verdiğini düşünsek, yine yanlıştır. Çünkü mezarlık umumun malıdır. Cenazeyi teşyi edenler de bunu cenaze sahibini minnet altında bırakmak için değil, ibadet görevi icabı yapıyorlar. Yani sünnet hükmünde bir amel yapmak suretiyle sevap kazanıyorlar. Duâda ve ibadette olduğu gibi, salih amelde de hasbilik ve ihlâs esastır. Onlar, birkaç kaşık yemek hatırına orada bulunan kimseler olmadığı gibi, yemek ikramı bu hasbiliğe zarar verir.   
Sonradan taziyeye gelenler de salih amel niyetiyle geliyorlar ve sevap kazanıyorlar. Çünkü taziye de sünnettir. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm) buyurdu ki: “Bir musîbet nedeniyle din kardeşine taziyede bulunan hiçbir mü’min yoktur ki, Allah kıyamet günü ona keramet elbiselerinden bir elbise giydirmesin.”3

YEMEĞE DEĞİL, DUÂYA İHTİYACIMIZ VAR
Öte yandan yarın kendi cenazeleri için de hem duâ edecek dil ve gönül lâzım, hem teşyi edecek el lâzım. Hem kendilerine de sevap lâzım. Dolayısıyla hiç kimse cenazeyi teşyi veya taziye için cenaze sahibini yemek yapmakla yükümlü kılamaz. Eğer çok aç ise, kendisi her halde yiyecek bir şeyler bulmalıdır. Bunun için zaten üzgün bulunan cenaze sahibini ilâveten üzmesine gerek yoktur.
Cenaze sahibi eğer ölenin hayrı için yemek hazırlayıp yedirmeyi düşünmüşse, şunu unutmasın ki, bid’atle sevap kazanılmaz. Ölen namına hayır yapmak istiyorsa, bu güzeldir. Ama etrafta hayır yapacak, yedirecek veya giydirecek öyle fakir vardır ki, belki onlar bu kalabalıkta verilen yemekten bile istifade edemiyorlardır! Dolayısıyla ölen kişi namına bir hayır yapılacaksa, definden sonra gerçek bir fukara bulunur ve sadaka verilir. Veya bir hayır ve hizmet kurumuna ölen kişi namına tasadduk yapılır.
Netice olarak teşyi ve taziye esnasında sünnet olan, cenaze sahiplerini yemek külfetine sokmak değil, bilâkis cenaze sahipleri için yemek hazırlayıp getirmektir.
Allah katında-–inşallah—makbul olan ameller bunlardır. 
 
Tebrikler:

Yeni dünyaya gelen inci tanelerinden; (1) Abdülbasir ve Nur Ayşe Şeker kardeşlerimizin çocukları Seha Nur’u ve (2) Derviş ve Emine Şeyma Yamaner kardeşlerimizin çocukları Yusuf Eymen’i tebrik ediyorum, uzun ve verimli ömürler ve nur hadimi olmalarını niyaz ediyorum.
Taziyeler:
Sevenlerini gurbette bırakıp vuslata, rahmete ve cennete giden (1) Değerli Muzaffer Durak’ın eşi Emine Durak’a ve (2) kıymetli Selahattin Alakuş’un eşi Güler Alakuş’a rahmet ve mağfiret diliyorum. 

Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 61
2- Tirmizî, Cenâze, 20; İbn-i Mâce, Cenâiz, 59.
3- İbn-i Mâce, Cenaiz, (56) 1601.

Okunma Sayısı: 11615
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Rüstem Garzanlı

    15.8.2013 00:00:00

    Taziyelerle ilgili 13.3.2013 tarihinde bir siteye yazdığım bir yazımı münasebet geldiği üzere Sayın, Suleyman beyin bu güzel yazısına bir yorum olarak eklemek istedim.

    Eyvah Buda Gelenek ve Görenek Belası!           13.3.2013
    Taziye, ölünün yakınlarının üzüntüsünü paylaşmak, onları teselli etmektir. Mü’min kardeşine taziyede bulunması İslami ve insani bir adet ve güzel bir ahlaktır. Peygamberimiz (asm) cenaze yakınlarına taziyede bulunmayı tavsiye etmiştir. (Tirmizi,)

    Küçük yaştaki hatıralar her nedense unutulmuyor, halen hafızamda kalan köyümüzün eski adet ve geleneklerinden biri de taziyelerdir. Köy halkı taziyelere giderken eli boş gitmezlerdi, durumu müsait olanlar aralarında ya bir miktar para toplar veya mevsimine göre koyun, kuzu, oğlak, şeker veya yağ gibi hediyeleri beraberinde taziye sahibine götürürlerdi. Köyde, ölüye saygıdan dolayı düğün ve sünnetler ertelenir, erkekler bir müddet saç sakalını kesmezdi, bayanlar başlarındaki renkli tülbendi kaldırır sade tülbent takarlardı, evlerde sinograf, gramofon veya az da olsa radyo bulunurdu, bu tür çalgı aletlerinin üzerine bez atılır, bir müddet çalgı çalınmazdı, ölünün yakınlarıyla hüzün ve keder birlikte paylaşılırdı, köyümüzde!..

    Güney ve Doğu bölgelerimizde, taziyeler son yıllara kadar evlerde yapılıyordu, vasıtaların çoğalmasıyla ulaşım, insanların seyahat imkânı, gidip gelmeler kolaylaşınca, taziyelerde de insan sayısı artınca, artık evlerde taziye yapma imkânı kalmadı, bu ağır şartları gören yörenin belirli aile reisleri ile kanaat önderleri bir araya gelerek alternatif taziye yerlerini açmaya başladılar. Köylerde taziye çadırı, şehirlerde ise yas evi olarak faaliyet gören bu mekânlar hem taziyeye gelenler hem de taziye sahibi için ideal yerlerdir.

    Sünnette uygun bu yas evlerinde yapılan taziyelere yörenin tanınmış imam ve âlimleri iştirak eder, taziye bitinceye kadar ölü yakınlarıyla yas evinde otururlar. Taziyeye gelenlere vekâleten Kur’an’dan kısa bir aşır okunur, ölüye dua, yakınlarına da sabır ve tesellide bulunuyorlar. Belirli kabile ve aşiret reisleri taziyeye geldiklerinde haliyle imamlarıyla gelirler, imam usulen dua ve akabinde kısa bir konuşma yapar, cemaate ve ölü yakınlarına sabırda bulunduktan sonra gelenlere yer açılmak için son duanı yapar ve taziyeden ayrılırlar.

    Oturmaya müsait olan bu taziye yerlerinde genelde dini sohbetler yapılır, böylece taziye sürecinde dost ve ahbaplar gelir giderler, kaynaşma ve dayanışmaya vesile olur. Hatta küskünler de taziyede barışırlar, böylece yas evlerinde taziye üç gün devam eder, gelen gidenlerin devam etmesi halinde bu kez ölünün evinde taziye yapılır. Köylerde ise süre ve sınır zaten yoktur, olması da mümkün değildir.



    Ölü yakınlarının kısa sürede toparlanmaları için taziye süresi yakın çevreler için üç günden sonraya bırakılmaması ısrarla söylenmesine rağmen, yöre halkının kültür ve kadirşinaslığı ağır basarak, taziyeler günlerce devam edilmektedir.

    Yakını vefat eden kimselerin taziyelerinde bulunmak, onlara yemek götürmek hem dinimizin hem insanlığın hem de sosyal ve içtimai hayatın gereğidir. İnsanlığa rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (asm) Cafer bin Ebi Talib’in şehit olduğu haberi alınca, “Cafer’in ailesine yemek götürün” emredilmiştir. Buda, musibet anlarında gerek akraba gerekse komşuların yemek konusunda ölü yakınlarına yardımcı olması hususu vurgulamaktadır.

    Kadirşinas ve misafirperver Güney ve Doğu Anadolu halkı dinde hassas oldukları gibi örf ve adetlerinde de ayni hassasiyeti gösteriyorlar. Ölü yakınlarına ve uzaktan gelen misafirlere yemek ikramı yapmak ilgi ve alaka göstermekten kusur edilmez.

    Bahse konu yörelerin örf ve adetlerini bir nebze dile getirmemdeki asıl gayem: Her taziyede istisnasız öğle akşam yemeği veriliyor, şehirlerde her öğün en az iki yüz, hatta üç yüzden fazla misafire yemek ikram edilir. Köylerde ise aileden aileye değişiyor, eğer tanınmış belirli bir ailenin taziyesi ise günlerce büyük küçükbaş hayvanlar kesilerek ifrat derecesinde israf ve masraflar yapılıyor. Bu örf ve adetler geleneğin etkisi olduğu için devam edilmektedir. Gönlü kırık ölü yakınlarına teselliden ziyade eziyettir. Hele nam ve şöhret için bu yemekler veriliyorsa bundan, Allah’ın rızası ne kadar olabilir? Hele hele ölünün evinde raşit ve buluğ çağına gelmemiş yetim çocuk varsa, taziye yemeği ne kadar caiz olabilir?

    Gelişi güzel verilen bu taziye yemekleri ölü yakınlarına maddi ve manevi yönde eziyettir, büyük bir külfettir. Yöre halkın bu ağır gelenekten vazgeçmesini cani gönülden temenni ediyorum.

    Ayrıca, Anadolu halkı dinde hassas oldukları için, din adamlarının taziye yemeklerine müdahale etmelerinde büyük yarar var. Bu vesileyle, Diyanet İşleri Başkanımız Sayın; Mehmet GÖRMEZ’ın katkı ve hassasiyetini bekliyoruz. Selam ve saygılarımla,

    Rüstem GARZANLI /DİYARBAKIR

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı