Üstadım ne güzel bir vasıf takmış başına gelen, bizim olumsuz olarak gördüğümüz hadiselere.
Kulağa da hoş geliyor, kalbe de, ruha da... Hislerin mağlup olmuyor, dimdik ayakta. Belki o nâmelerle coşuyor, yerinde duramıyor. Velhasılı, daha da enerji veriyor.
Başımıza gelen iyi-kötü, kerih-ahsen olan her şey böyle olsa hayat yaşanır hale gelmez mi? Yani her şey bizim elimizde. Gözlüğümüzün ayarını, rengini, şeklini, rahatlığını biz seçiyoruz. Rabbim öyle bir imkan vermiş. İşte en iyisini seçtiğimiz taktirde; ‘Güzel bak, her zerrede coşkun birer mâna var’ sırrına yükselip yaşadığımız olaylardan, karşılaştığımız şeylerden zevk alabiliriz.
Peki neden bu kadar basit bir şeyi yapamıyoruz? Belki de o gözlüğü seçmedeki ilmi, hakikatiyle öğrenemediğimizden. Belki de hangisi bizim için iyi olacak, bunu bilemediğimizden ya da nefsimizi dizginleyemediğimizden. Buna dair bir çok sebep sıralanabilir. Asır dehşetli, yolumuz da dikenli ve engebeli. Bunları aşmak, yüksek sırlara ulaşmanın yolu da okumaktan, güzel bakmaktan geçiyor; kendimizi, kâinatı, Kur’ân’ı, Efendimiz (asm)’i, Risale-i Nurlar’ı ve Üstad Bediüzzaman’ı. Daha nice güzellikleri...