Sebat etme vakti işte yine, dâvâya, iman dâvâmıza sımsıkı sarılma vakti! Daha çok okumak vakti! Olaylar karşısında sarsılmamak dimdik durmak vakti, tesanüd, ittihat... vakti!
Tabi ki de her zaman çok okumak lâzım bu Nurları. Ama öyle vakitler olur ki, imtihanın şiddeti ziyadeleşir, nefisler geri çekilir. Peki ne yapmak gerekir? Gerçekten nefsine uyup hak dâvâdan ayrılmak mı?
Elhamdülillah, bu Nur yolunun genç yolcularından biri olarak kendimi okumaya daha çok muhtaç hissediyorum. Okuyorum, okuyorum. Bazı şeyleri daha iyi anlıyorum ve duâ ediyorum; Rabbim bu hak dâvâdan ayırmasın, bâtılı hak zannedip yanlışa saptırmasın diye. Tefekkür ediyorum olayları hayır ciheti penceresinden...
Sonra Yeni Asya’mın gündüz gelmesini bekleyemeden gece saat on ikiyi geçer geçmez internet sitesinden, “Bugün gazetem olaylara ne demiş, ağabeylerim, ablalarım ne yazmış, İbrahim Ağabey karikatürleriyle ahvali nasıl anlatmış?” suallerime cevap bulabilmek için telefonuma koşuyorum. Çünkü biliyorum ki, gazetem Risale-i Nur süzgecinden geçmiş, meşveretle sistemleşmiş. Özellikle biz gençlere imanî-içtimaî bir yol haritası... Ben de bu şahs-ı maneviye dahilsem okumaya da muhtacım! Rabbim başımızdan eksik etmesin.
Üstadımın Meyve’nin 4. Meselesinde bahsettiği gibi bizim en mühim dâvâmız imansa eğer, dünya harbi de olsa hiçbir şey buna zeval vermemeli elbette. Yaz döneminin manevî kaleleri, enerji toplama yerleri, okullarımızdan sıyrılıp daha ziyade Risale-i Nurlarla iştigal olduğumuz zaman dilimleri olan okuma programlarımıza da. Ne olursa olsun vazgeçmemeli. Üstadı ve saff-ı evvel ağabeyleri düşünmek lâzım. Onlar ne olursa olsun bırakmamışlarsa bu hizmeti, bizim de sımsıkı sarılmamız lâzım Rabb’e ulaştıran bu ipe; tutarken canımız acısa dahi sonunda Rahmet’e ulaşacağımızı bilerek...
Öyleyse çok okumak, okumak, okumak, iman hizmetine hayatımızı vakfetmek, bu yolda sebat etmek gerek!...