Bediüzzaman, Nur Talebesi olmanın özelliklerini sayarken şu özelliği ilk başta söyler;
“Sözler’i kendi malı ve te’lifi gibi hissedip sahib çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini, onun neşir ve hizmeti bilsin.” İşte Nur postacısı olmanın en başta gelen özelliği de Risale-i Nurlar’ı kendi malı gibi bilerek dağıtımına satışına, neşrine ve ilânatına çalışmaktır. Anadolu’daki temsilcilerimiz bu şuur ile birer Abdullah Çavuş olma gayreti ve azmindedirler.
İlk Nur postacısı kahraman fedakâr Abdullah Çavuş’un hikâyesini birlikte okuyup hatırlıyalım.
Bediüzzaman tarafından “Risâle-i Nur’un postacısı mübarek Abdullah” diye taltif edilen Abdullah Çavuş, İslamköy’den yazılan Risaleleri torbasına koyup yola çıkar ve sabaha yakın Barla’ya gelir, sabah namazını Üstad ile eda eder, sonra dinlenir, akşam da yine tashih edilen Risaleleri ve yeni telif olan kitapları alıp İslamköy’e dönerdi. İslamköy’e “Nur Fabrikası” unvanını kazandıran kahramanlardan biriydi. Onu diğer Abdullah’lardan ayıran özelliği Nur Postacılığı idi.
Bediüzzaman’a talebe olduktan sonra Abdullah Çavuş’un en önemli vazifesi, yazılan Nur nüshalarını istenilen yerlere gayretle şevkle her zorluğa rağmen ulaştırmaktı. Abdullah Çavuş, yine birgün Risaleleri dağıtmış sonra Barla’ya gelmişti. O sırada Hafız Ali’nin de bulunduğu talebelerin Bediüzzaman’ın tarifi doğrultusunda Risâle yazdıklarını gördü. Onlara çay demleyip servis yapmak istedi. Çay tepsisini alıp dağıtacağı sırada, Bediüzzaman, tepsiyi elinden alıp bizzat kendi eliyle çalışan talebelerine çay servisi yaptı. Bu durum karşısında mahcup olduğunu belirten Nur Postacısı, Üstad Said Nursî Hazretleri’nin şu sözlerini nakletmektedir:
“Yazdığınız, hizmetine koştuğunuz Kur’ân ind-i İlâhî’de makbul oldu. Melekler sizin fotoğrafınızı alıyor. Ben de Kur’ân’ın bir hizmetkârı olarak, size hizmet etmem lâzım.” (Son Şahitler, N. Şahiner)
Bediüzzaman Hazretleri bir mektubunda Abdullah Çavuş’dan şöyle bahsetmektedir:
“İslamköylü Abdullah, Hafız Ali (rh) zamanında Risale-i Nur’a çok hizmet etmiş. Onlara umumen selâm ediyorum.” (Emirdağ Lâhikası)
Risale-i Nur’da, Abdullah Çavuş’un adı muhtelif vesilelerle zikredilmektedir; “Merhum Lütfi’nin hakikî ve pek ciddî bir vârisi olan Abdullah Çavuş’un mektubu, onun derece-i sadâkat ve ihlâsını ve irtibatını gösterdi. Her vakit İslâmköylü Abdullah ile o Abdullah Çavuş’u duâda beraber yâd ediyordum. Elhak, o makama lâyık olduğunu gösteriyor.” (Kastamonu Lâhikası)
Cenab-ı Hak bizlere de Abdullah Çavuş’un gayreti, cesareti ve kahramanlığını bizlere de nasip etsin.