Bediüzzaman ve Risale-i Nurlardan başka, bu işi küllî anlamda ve sırat-ı müstakime uygun yapan da olmadığından Risale-i Nur’un rakibi de yoktur.
Üstelik bunun delilleri ise; Kur’an’a, müsbet ilme, akla ve mantığa uygunluğuna dair binlerce hakimin, alimin ve bilim adamlarının itiraz edememesi ve her bölgeden, en insafsız eleklerden geçirilen müsbet bilirkişi raporları da, birer belge ve delildir. Ki bu durum, “Edille-i Şeriyye”den olan icma-i ümmeti ve kıyas-ı fukahayı da, bütün manilere rağmen ifade eder. Evet alem-i İslam buna lakayt kalamaz, kalmamalıdır. Biz bunları ulaştırmaktan mesulüz, onlar da lakayt kalmamaktan mesuldür.
Bir kere, Üstad’a ittifakla “Bediüzzaman” denmesi de, bu ihtiyacın tam olarak karşılandığının en bariz delillerindendir. Zira denilmiştir ki: “Fazilet odur ki düşmanları dahi tasdike mecbur kalsın.” İşte eserler meydanda. Değil asrımızda, tarih-i beşerde bunların emsali yoktur. Bugünkü dünya bunalımından beşer kurtuluşunun çaresi de yine bu külliyatladır, çünkü acizane kanaatim o ki, bu külliyat, Kur’an-ı Kerim’in en son, en mükemmel tefsiridir.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle: “Gelsinler, buna ya bir çare bulsunlar veya imana girsinler. Bu dehşetli hasarattan kurtulsunlar.” (Asa-yı Musa, Onuncu Mesele, s.65)
Yani bir başka ifadeyle, daha müessir bir eser yazsınlar ya da: “Ya yoldan geç, ya yoldan kaç ya da bir yol aç.” sözünün gereğini yapsınlar.
Bugün insanlık, dalalet vadilerinde hayrete düşmüşken doğru bir rehbere ihtiyaç, şiddetle elzemdir. Bu millet veya devlet, bu rehberi bulmaya ve yetiştirmeye mecburdur ve mahkumdur. Yani İslam toplumlarının bir görevi de, böyle rehber şahsiyetleri yetiştirmektir, yoksa mesuldür. Üstad, bu görevine, “Rüyada bir Hitabe”de, çok açık ve veciz olarak dikkat çekmiştir.
Bediüzzaman: “…bin seneden beri Kur’an aleyhinde teraküm eden Avrupa itirazları ve evhamları, alem-i İslam içinde yol bulup yayıldılar.” diye de, o felaketin boyutlarına dikkat çekerek, Risale-i Nur’un; onların hepsine, halen mevcut olanlara ve kıyamete kadar olacak olan bütün tahkirlere, tezyiflere ve itirazlara da cevap olduğunu ifade etmektedir.
Alem-i İslam için en önemli ve olmazsa olmaz, baş mesele, itikaddaki sırat-ı müstakim olup, bu meselede de, Risale-i Nurların hüccet ve itikad-ı fıkhın zirvesi olan “fıkh-ı ekber” oluşudur. Yani Risale-i Nur’un, imanda, imam olmasıdır. Demek imanın isbatı için söylenecek her şey söylenmiştir ve Risale-i Nur bunu bütün aleme ilan eden cihanşumul bir eserdir.
Evet bu hazine, keşfolunmayı beklemekte olup, bu gerçeği bir defa daha bütün aleme ilan ederek, tebliğ etmenin sevabından müstefid olupmak istiyorum vesselam.