Öyle değil mi yani? Etmeyin eylemeyin... Allah aşkına siz söyleyin... Karşı bağın üzümü... Siz dinleyin bari sözümü... Başka çare yok... Dinleye dinleye anlayacağız birbirimizi... O bilmezse, kim bilir bizi? Kim bilebilir ki?
...
O var... Her şey var... Yokluk yok... Boşluk yok... Yıldızlar bile boşlukta değiller... Allah’ın tayin ettiği yerdeler... Allah var, her şey var... O’na muhtaç bütün varlar... Çünkü ne varsa, hepsi O’nun...
Küçük büyük, az çok, canlı cansız... Hepsi O’nun... Ve hepsi O’nun yaratmasıyla varlar... Cümle âlem, cümle varlık... Hepsi O’na muhtaçlar... O’nun ise, hiçbir şeye ihtiyacı yok...
...
Her şey nasıl bir düzen içinde işliyor... Akıl, anlamakta aciz kalıyor... İnsan hayrette kalıyor... Ve insana da hayret yakışıyor... Biraz olsun düşünelim... Düşünelim ki, düşünen adam heykelinden farkımız olsun...
...
Yalnız gözü vermekle iş bitmez ki... Işık da gerek... İkisi bir arada olursa yağlı börek... Yoksa yok... Sadece mideyi vermekle iş bitmez... Su da, ekmek de gerek... Sayısız nimet gerek... Yoksa yok... Sadece kulağı vermekle iş bitmez... Hava da, rüzgâr da gerek... Sadece dil, dudak vermekle iş bitmez... Ses de, nefes de gerek... Kelimeler, sözler de gerek... Öyle bir kalp vermiş ki, Dünyayı verseler bize yetmiyor; Ay’ı da istiyoruz... Yıldızlara da göz dikiyoruz... O da yetmez, ötelerin ötesini istiyoruz...
Dahası...
Dinmez bu kalbin sızısı... Ebed ebed diye inler... Dünya dediğin ne ki? İçinde ne varsa, hepsi birer yalancı emzik... İçinden gelen bu sesler... Dinle, ne der? Rabbim; hep Seni özler, Rabbim hep Seni ister... İçinden yükselen bu sesler bir sende değil, herkeste var... Herkesin içine bu sesi bir koyan var... Rabbim... Gayrıya metelik vermezdik, ama... Oldu bir defa... Aldandık... Biz ki, acemi tüccarlarız... Malın iyisini ararken sahtesini aldık... Ve aldandık...
...
Hem içerden, hem dışardan... Kuşatılmışız... Nefs ve şeytan işbirliğiyle... Aldatılmışız... Boz eşeği boyayıp, küheylan diye sattılar... Kargayı bize, bülbül diye sattılar... Hakikisini saklayıp, sahtesini önümüze attılar... Ne diyelim, hatamızı kabul ettik... Biz ki, kötü tüccarlarız, aldandık Ya Rab aldandık... Hem de kaç defa... Kurunun yanında biz de yandık...
Ama bir gün uyandık... Şükür ki, uyandık... Farkına vardık... Nelerin kaçıp gittiğini elimizden... Bir gün fark ettik... İnayetinle, hidayetinle uyandık... Aklımıza çok güvendik... Ama düz yolda şaştık... Aklımızın içinde kaybolduk... Anladık sonunda anladık...
Göz görmek için nasıl güneşe muhtaçsa; akıl da anlamak için Kur’ân güneşine muhtaç... Geç de olsa anladık... Bu sözün sırrını ve bu sözün inceliğini... Hidayet denilen bu eşsiz nimetin kadrini kıymetini... Şükür ki, anladık... Onu da Senin lütfun bildik...
...
“Hakikate eriş akıllıların işidir, ama akıl işi değildir; marifet bacaklarda olsaydı, en hızlı koşanlar, kırkayaklar olurdu.”
-Mehmed Selahaddin Şimşek
...
Ne nimetler vermişsin bize Rabbim, ne nimetler... En büyük nimet ki; her nimeti Senden bilmek... Ne büyük nimettir, her nimeti Senden bilmek... Saymaya kalksak, yetmez... Ne günler... Ne de seneler… Saymaya kalksan, baş edemezsin... Aklınla, kalbini eş edemezsin... Sen nefsinle baş edemezsin... Yapar sana yapacağını... Eder sana edeceğini... Unutturur sana, yarın başına ne geleceği...
Öleceğini... Unutturur sana ne yediğini, ne içtiğini... Bunca nimeti kimin verdiğini... Ve nazeninane nasıl beslendiğini... Unutturur...
Ve bir gün aklın başına gelir... “Unutmadım Seni ben... Unutmadım Rabbim; unutmadım Seni ben!” dersin... Pişman olup gözyaşı dökersin... Bir gün olur sen de gurbetten eve dönersin... “Allah’ım! Senden çok, ama çok uzaklardaymışım... Affet beni...” dersin... “Ne olur affet... İçimi yakan kor ateşi, rahmetinle söndür... Beni yarattığın o ilk halime, o tertemiz vaziyetime döndür...” dersin...
Elbet bir gün kaçtığın o kapıya yine dönersin... O da bir erdemdir, o da bir fazilettir... Onca yol varken seni ona ulaştıracak... “Onca yıl nerelerde kalmışım ben...” dersin...
Bir gün diyeceksin... Ve sevineceksin... Bu zevk, bu lezzet hiçbir şeye benzemez dünyada... O zaman hak vereceksin...
...
Unutma sakın... Koca bir kâinatın senin için nasıl çalıştırıldığını... Onca nimetin tek tek senin için hazırlandığını... Unutma sakın... Bak, sen de yoruldun artık kaçmaktan... Saçlarına aklar çoktandır düştü artık... Yalnızlık canına tak etti artık... Herkesi Yaratanla beraber olmak varken... Bırak şu herkesle beraber olmayı... Şu fanilerle oyalanmayı... Ne verdi sana onlar dertten, elemden gayrı? Bir gram zehirli baldan gayrı, ne verdi sana onlar?
Verdilerse de, bir şeyler almışlardır zaten... Mutlaka bir şeyler alıp gitmişlerdir senden... Senden aldıklarıyla çoğalmaz ki onlar... Bir fani, diğer bir faniye, bir aciz, diğer bir acize, bir fakir, kendi gibi diğer bir fakire ne verebilir ki, dertten ve elemden başka?
Öyle değil mi? Sönmeyen bir güneşten nur al ki, sönmeyesin... Kendin gibi fanilerden değil, Rabb’in olan Allah’tan iste ki, O’nun hazinesi bitmez... Ebedîdir; hiç tükenmez...
...
Unutma sakın... Asla yalnız değilsin... Allah var... Allah ile olan, hiçbir zaman yalnız olmaz... Unutma sakın... Her yer insan kaynasa da, Seni Rabb’inden başka hiç kimse bilemez... Senin yalnızlık yarana... Yaradanından başka kimse deva olamaz... Unutma sakın... Kalabalıklar, yalnızlar ordusudur... Hepsi terk edip gidecek seni... Gitmediler mi zaten? Sadece Rabb’in terk etmedi seni... “Gece gündüzün dönmesinde her dost vedâ eder, kaybolur.” (Sözler, 35) Sadece Rabb’in seni terk etmedi... Yalan mı, öyle değil mi? Yaşadın, gördün bunları... Daha aklın başına gelmedi mi? Artık fanilere ‘elveda’ deme vaktin gelmedi mi?
…
Evet, evet... Sonunda kapına geldim artık...
Affet Ya Rab...
...
Karış karış her bir yeri biliriz... İş Allah’a geldi mi, yan çizeriz... Bırakın dünyayı, kendimizden bile gafiliz... Sırtımızı dayadığımız yerden bile habersiziz... Oysa hem sırtımızı bilen, hem de dayandığımız yeri bilen var... O var... Allah var... O varsa... Her şey var... Merak etme; yalnız değilsin... “O seni senden daha ziyade düşünür.” (Mesnevî-i Nuriye, 102) Allah var; hayat var... Allah’ı bulana, hem burada, hem orada rahat var... “Koptum” deme, “çekmiyor” deme, “çekemiyorum” deme... Hayata, sana hayatı verenle bağlan... Bağlantın hiç kopmaz o zaman... Allah’la bağlan hayata... İnan ki, bil ki, “O seni senden daha ziyade düşünür.”
...
Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Rasûlallah…
BİR HATIRA
Ekşi eriğin şükrü
Sevgili Teyp Tahir Ağabeyimiz, Hakk’ın rahmetine kavuştu. 30 seneyi aşkın bir tanışıklığımız var kendisiyle… Birçok da hatıramız…
Bir ara Adapazarı’nda bizi ziyarete geldiğinde, mütevazı soframıza misafir olup yemeğin sonunda da Risale-i Nur’dan ezberinde olan yerleri okuyarak uzun bir duâ etmişti.
Bir ağabey dayanamadı:
“Yahu ekşi bir erik için bu kadar duâ ediyorsun.” deyince, Tahir Gürdere Ağabey de cevabı vermekte gecikmedi:
“O ekşi erik için bütün bir kâinatın çalışıp onu bizim önümüze getirmesi gerekiyor. Dolayısıyla bu nimet için Rabbimize bir yıl bile duâ etsek az gelir.”
BİR ÖYKÜ
Allah’a güven
Birisinin çocuğu diş çıkarıyordu. Babasını bir düşüncedir aldı. Hanımına dedi ki:
“Ben buna ekmeği, yemeği nereden bulup getireyim? Bunu da düşünmem lâzım yoksa insafsızlık ve mürüvvetsizlik etmiş olurum.”
Hanımı ona, bakın, mertçe ve hikmetlice ne cevap verdi:
“Eğer vesvese etmez ve kuruntu yapmazsan, şeytan kahrından can verir. O çocuğa diş veren Allah, onun ekmeğini de verir. Herkese rızkını veren Allah, buna kadirdir. Sen dertlenme, üzülme. Ana rahminde çocuğun resmini çizen Cenâb-ı Hak, onun ömrünü de, rızkını da yazmıştır.”
...
Köle satın alan bir zengin, kölesinin geçimini, hayatını düşünür de Allah, yarattığı kulunu yaşatmayı düşünmez mi hiç?
Kölenin efendisine itimadı ve güveni olur da, senin Yaradan’ına hiç güvenin yok mudur?”
Sadi Şirazî
BİR HAZIR CEVAP
Dedi:
“Hayatımda iniş çıkış çok fazla…”
Dedim:
“Hayatında iniş çıkış yoksa ölüsün.”
Selçuk Yıldırım
HİKMETLİ SÖZLER
Ruhlarınızı hikmetli sözlerle dinlendirin. Çünkü bedenler yorulduğu gibi, ruhlar da yorulur.
Hazreti Ali (ra)
*
Ey dost!
İnsanlar puttan daha güçsüzdür, yüreğini Samed’e (cc) bağla. Bu kapıya baş koyanın eli boş dönmez.
Ey Rabbim!
Elimiz boş, lâkin yüreğimiz umutla geldik huzuruna. Bizi bağışla.
Mevlânâ
*
Çocuklar kavga ettikleri için hanımla komşumuz kadın birbirine darıldılar. Çocuklar kavgadan bir iki dakika sonra tekrar oynamaya başladıkları halde, anneleri hâlâ dargın.
C. Callense