SÖZLER | 37
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
bir hazine-i rahmet kapsn bulur. Dua ile çalar. Hem her
fleyi kendi Rabbisinin emrine musahhar görür. Rabbisine
iltica eder; tevekkül ile istinat edip, her musibete karfl ta-
hassun eder. man ona bir emniyet-i tamme verir.
Evet, her hakikî hasenat gibi, cesaretin dahi menba
imandr, ubudiyettir.
1
Her seyyiat gibi, cebânetin dahi
menba dalâlettir.
2
Evet, tam münevverülkalp bir âbidi, küre-i arz bomba
olup patlasa, ihtimaldir ki, onu korkutmaz. Belki harika
bir kudret-i Samedâniyeyi, lezzetli bir hayret ile seyrede-
cek. Fakat, meflhur bir münevverülakl denilen kalpsiz
bir fask feylesof ise, gökte bir kuyruklu yldz görse, yer-
de titrer. Acaba bu serseri yldz arzmza çarpmasn
m? der, evhama düfler. (Bir vakit böyle bir yldzdan ko-
ca Amerika titredi. Çoklar gece vakti hanelerini terk et-
tiler.)
Evet, insan nihayetsiz fleylere muhtaç oldu¤u hâlde,
sermayesi hiç hükmünde bir fley. Hem nihayetsiz musi-
betlere maruz oldu¤u hâlde, iktidar hiç hükmünde bir
fley. Âdeta sermaye ve iktidarnn dairesi, eli nereye ye-
tiflirse o kadardr. Fakat emelleri, arzular ve elemleri ve
belâlar ise; dairesi, gözü, hayali nereye yetiflirse ve gi-
dinceye kadar genifltir.
flte bu derece âciz ve zayf, fakir ve muhtaç olan
ruh-u beflere ibadet, tevekkül, tevhit, teslim ne kadar
azîm bir kâr, bir saadet, bir nimet oldu¤unu, bütün bütün
kör olmayan görür, derk eder. Malûmdur ki, zararsz yol,
hakikî:
gerçek.
hâlde:
durumda.
hane:
ev.
harika:
imkânlarn üstünde olan
fley.
hasenat:
hayrlar, iyilik ve güzel-
likler.
hayalî:
hayale ait.
hayret:
flaflknlk.
hazine-i rahmet:
rahmet hazine-
si.
hiç:
yok olan, de¤ersiz.
hükmünde:
kymetinde.
ibadet:
kulluk vazifesi.
ihtimal:
mümkün olma, olabilir-
lik.
iktidar:
güç, kuvvet.
iltica:
s¤nma.
iman:
Resul-i Ekremin tebli¤ etti-
¤i inanç esaslarn tasdik etmek.
istinat:
dayanma, güvenme.
kalpsiz:
vicdansz, duygusuz.
kâr:
kazanç.
kudret-i Samedâniye:
hiçbir fle-
ye muhtaç olmayan ve her fley
kendisine muhtaç olan Allahn
gücü.
küre-i arz:
yer küre; dünya.
lezzet:
tat.
malûm:
bilinen.
maruz olmak:
bir fleyden etki-
leniyor olmak.
menba:
kaynak, merkez.
meflhur:
ünlü, herkesçe bilinen.
muhtaç:
ihtiyaç duyan.
musahhar:
itaat eden, boyun
e¤en; itaatkâr.
musibet:
belâ, felâket.
münevverülakl:
akl yalnz bilim
ile aydnlanmfl olan.
münevverülkalp:
kalbi nurlan-
mfl, imanla aydnlanmfl olan.
nihayetsiz:
sonsuz.
nimet:
iyilik, ihsan.
Rab:
besleyen, yetifltiren, terbiye
eden Allah.
ruh-u befler:
insan ruhu.
saadet:
mutluluk.
sermaye:
ana para, ifl yapabile-
ce¤i her türlü imkân ve gücü.
serseri:
baflbozuk.
seyyiat:
kötülükler, günahlar.
tahassun:
s¤nma, korunma.
terk:
brakma, ayrlma.
teslim:
bir emaneti sahibine ver-
me.
tevekkül:
sebeplere sarldktan
sonra neticesini Allaha brakma.
tevhit:
birleme, Allahn bir oldu-
¤una ve Ondan baflka ilâh olma-
d¤na inanma.
ubudiyet:
kulluk, kul oldu¤unu
bilip Allaha itaat etme.
vakit:
zaman, an.
âbid:
ibadet eden.
âciz:
güçsüz, eli ermez.
âdeta:
sanki.
arz:
yer, dünya.
arzu:
istek.
azîm:
büyük.
belâ:
büyük zarar ve skntya
yol açan olay.
cebânet:
korkaklk.
cesaret:
yüreklilik, gözüpek-
lik.
daire:
alan.
dalâlet:
hak ve hakikatten,
dinden ayrlma; sapknlk.
derece:
seviye.
derk etme:
iyice anlama.
dua:
Allaha yalvarma, niyaz.
elem:
üzüntü, sknt, ac.
emel:
fliddetli istek, gaye.
emniyet-i tamme:
sonsuz
güven.
evham:
olmayan bir fleyi olur
zann ile zihne gelen kuruntu-
lar.
fask:
büyük günahlar iflle-
yen, günahkâr.
feylesof:
filozof, felsefeci.
1.
Bkz. Âl-i mran Suresi: 173.
2.
Bkz. Âl-i mran Suresi: 173; Enfal Suresi: 12.