fiile ve fiil ise isme, isim ise vasfa ve vas›f ise fle’ne ve
fle’n ise zata flahadet ettikleri için, masnuat adedince, bir
tek
Sâni-i Zülcelâl’
in vücub-u vücuduna flahadet ve eha-
diyetine iflaret ettikleri gibi; hey’et-i mecmuas› ile, silsile-i
mahlûkat kadar kuvvetli bir tarzda, bir mirac-› marifettir,
hiçbir cihette içine flüphe girmeyen müteselsil bir bür-
han-› hakikattir.
fiimdi ey bîçare münkir-i gafil! Silsile-i kâinat kadar
kuvvetli flu bürhan› ne ile k›rabilirsin? fiu masnuat ade-
dince hakikatin flua›n› gösteren hadsiz delikli ve kafesli
flu pencereyi ne ile kapatabilirsin, hangi perde-i gafleti
üstüne çekebilirsin?
On Dokuzuncu Pencere
m
Ar
?n
T r
øp
e r
¿p
Gn
h s
øp
¡«/
a r
øn
en
h o
¢Vr
Qn
’r
Gn
h o
™r
Ñ° s
ùdG o
äGn
ƒ'
ªs
°ùdG o
¬ n
d o
í u
Ñ°n
ùo
J
1
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
íu
Ñ°n
ùo
j s
’p
G
s›rr›nca,
Sâni-i Zülcelâl
, semavat›n ecra-
m›na o kadar hikmetler, manalar takm›fl ki, güya celâl ve
cemalini ifade etmek için semavat› günefller, aylar, y›ld›z-
lar kelimeleriyle süslendirdi¤i gibi, cevv-i semada dahi
olan mevcudata öyle hikmetler ve manalar ve maksatlar
takm›fl ki, güya o cevv-i semay› berkler, flimflekler, ra’d-
lar, katreler kelimeleriyle intak ediyor ve kemal-i hikmet
ve cemal-i rahmetini ders veriyor. Ve nas›l zemin kafas›-
n› hayvanat ve nebatat denilen manidar kelimeleriyle
söylefltirip kemalât-› sanat›n› kâinata gösteriyor.
SÖZLER | 1089
O
TUZ
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
¤u.
cihet:
yön, taraf.
ecram:
gök cisimleri.
ehadiyet:
birlik. Allah’›n her bir
fleyde birli¤ini göstermesi.
fiil:
ifl, olufl.
güya:
sanki.
hadsiz:
s›n›rs›z, sonsuz.
hakikat:
gerçek.
hayvanat:
hayvanlar.
hey’et-i mecmua:
hepsi birden,
tamam›.
hikmet:
gaye, fayda, her fleyin
anlaml› ve yerli yerinde oluflu.
ifade:
anlatma, bildirme.
intak:
konuflturma.
ism:
isim, ad.
iflaret:
gösterme, bildirme.
kâinat:
bütün âlemler, tüm var-
l›klar.
katre:
damla.
kemalât-› sanat:
sanattaki mü-
kemmellikler.
kemal-i hikmet:
kusursuz ve
mükemmel hikmet.
maksat:
gaye, amaç.
mana:
anlam.
manidar:
manal›, anlaml›.
masnuat:
sanatla yap›lm›fl fleyler.
mevcudat:
varl›klar.
mirac-› marifet:
Allah’› isim ve s›-
fatlar›yla tan›y›p bilme gibi yüce
bir makama ç›kmaya vas›ta olan
manevî merdiven.
münkir-i gafil:
gerçekleri görme-
yen, önemsemeyen, iyi düflün-
meyen inkârc›.
müteselsil:
zincir gibi birbirine
ba¤l›.
nebatat:
bitkiler.
perde-i gaflet:
gaflet perdesi,
gerçekleri görmeye engel olan
perde, önemsememezlik.
ra’d:
gök gürültüsü.
Sâni-i Zülcelâl:
her fleyi sanatla
yaratan, sonsuz büyüklük sahibi
Allah.
semavat:
semalar, gökler.
silsile-i kâinat:
kâinattaki varl›k-
lar zinciri.
silsile-i mahlûkat:
yarat›klar zin-
ciri.
flahadet:
flahitlik, tan›kl›k.
fle’n:
hâl, keyfiyet, durum, özellik,
yap›, istidat; ifl; yeni ifl; yeni olan
hâl.
flüphe:
kuflku.
tarz:
biçim, flekil.
vas›f:
özellik.
vücub-u vücut:
varl›¤› gerekli ol-
ma, olmamas› imkâns›z olma.
zemin:
yer.
adet:
say›, miktar.
berk:
flimflek.
bîçare:
zavall›, çaresiz.
bürhan:
delil, ispat.
bürhan-› hakikat:
hakikat
delili.
celâl:
büyüklük, azamet, ulu-
luk.
cemal:
güzellik.
cemal-i rahmet:
rahmetin
güzelli¤i.
cevv-i sema:
gökyüzü bofllu-
1.
Yedi gökle yer ve onlar›n içindekiler Onu tesbih eder. Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp, Onu
tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)