eden ve umum mevcudat- arziyeye flamil olan rahmet-i
vâsia; ve rahmet ve hikmet ve inayeti de tazammun
eden umum zîhayata flamil bir surette ve gayet kerîmâ-
ne bir tarzda olan rzk ve iafle-i umumiyeyi birden naza-
ra al, bak.
Nasl ki elvan- seba ziyay teflkil eder ve yeryüzünü
tenvir eden o ziya, nasl, flüphesiz, günefli gösterir; öyle
de, o hikmet içindeki inayet ve inayet içindeki rahmet ve
rahmet içindeki iafle-i rzkî, nihayet derecede
Hakîm,
Kerîm, Rahîm, Rezzak
bir
Vacibül-Vücud
un vahdetini
ve kemal-i rububiyetini büyük bir mikyasta yüksek bir de-
recede, parlak bir surette gösterir.
flte ey sersem münkir-i gafil! Göz önündeki bu hakî-
mâne, kerîmâne, rahîmâne, rezzakane terbiyeti ve bu
acip ve harika ve mucize keyfiyeti ne ile izah edebilirsin?
Senin gibi serseri tesadüfle mi? Ve kalbin gibi kör kuv-
vetle mi? Ve kafan gibi sa¤r tabiatla m? Ve senin gibi
âciz, camit, cahil esbapla m? Yoksa nihayetsiz derecede
mukaddes, münezzeh ve müberra, muallâ ve nihayetsiz
derecede
Kadîr, Alîm, Semî, Basîr
olan
Zat- Zülcelâl
e
nihayetsiz derecede âciz, cahil, sa¤r, kör, mümkin, mis-
kin olan tabiat namn verip, nihayetsiz hata ifllemek mi
istersin? Hem, günefl gibi parlak flu hakikati hangi kuv-
vet ile söndürebilirsin, hangi perde-i gaflet altnda sakla-
yabilirsin?
acip:
hayret veren, flaflrtan.
âciz:
güçsüz.
Alîm:
çok bilen, her fleyi hakkyla
bilen Allah.
Basîr:
her fleyi gören Allah.
camit:
cansz.
elvan- seba:
yedi renk.
esbap:
sebepler.
gayet:
son derece, çok.
hakikat:
gerçek.
Hakîm:
her fleyi belirli gayelere
yönelik, faydal ve yerli yerinde
yaratan, hikmet sahibi Allah.
hakîmâne:
belirli gayelere yöne-
lik, faydal ve yerli yerinde olacak
flekilde.
harika:
ola¤anüstü.
hikmet:
belirli gayelere yönelik,
faydal ve yerli yerinde olufl.
iafle-i rzkî:
rzkla besleme.
iafle-i umumiye:
bütün yaratkla-
r kuflatan besleme, rzklandr-
ma.
inayet:
yardm.
izah:
açklama.
Kadîr:
kudret sahibi olan ve her
fleye gücü yeten Allah.
kemal-i rububiyet:
Allahn bü-
tün varlklara muhtaç olduklar
fleyleri vermesi, onlar, yetifltir-
mesi, uyum içinde idare ve sevk
etmesinin mükemmelli¤i.
Kerîm:
ikram ve bol olan, sonsuz
cömertlik sahibi Allah.
kerîmâne:
cömertçe, yardm ve
ihsanda bulunarak.
keyfiyet:
durum.
mevcudat- arziye:
dünyadaki
varlklar.
mikyas:
ölçü, ölçek.
miskin:
zavall.
muallâ:
yüce, yüksek.
mucize:
benzerini yapmaktan
insanlarn âciz kald¤ fley.
mukaddes:
temiz, yüce, kusur ve
noksanlardan uzak olan.
müberra:
kusurdan uzak ve arn-
mfl.
mümkin:
yaratlanlar, Allahn d-
flndaki bütün varlklar.
münezzeh:
kusur ve çirkinlikten
uzak, hiçbir fleye ihtiyac olma-
yan.
münkir-i gafil:
gerçekleri görme-
yen, önemsemeyen, iyi düflün-
meyen inkârc.
nam:
ad, isim.
nazar:
bakfl.
nihayet:
son.
nihayetsiz:
snrsz, sonsuz.
perde-i gaflet:
gaflet perdesi,
gerçekleri görmeye engel olan
perde, önemsememezlik.
Rahîm:
rahmeti her fleyi kuflatan
Allah.
rahîmâne:
merhamet ve flefkat
ederek.
rahmet:
acma, merhamet etme,
flefkat gösterme.
rahmet-i vâsia:
genifl ve bol
rahmet.
Rezzak:
bütün varlklarn r-
zklarn veren ve ihtiyaçlarn
karfllayan Allah.
rezzakane:
rzk verene yak-
flr bir flekilde.
rzk:
yiyecek, içecek fley, be-
sin, gda.
Semî:
ifliten, gizliyi ve fslty
bile ifliten, gizli sakl her fleyi
duyan ve kullarnn niyazn
kabul eden Allah
sersem:
aklsz.
serseri tesadüf:
aklsz rast-
lant.
suret:
flekil, biçim.
flamil:
içine alan, kaplayan.
tabiat:
do¤a, Allah inkâr
edenlerin yaratc bir güç ola-
rak gördükleri içinde yaflad-
¤mz do¤a ve madde âlemi.
tarz:
biçim, flekil.
tazammun:
içine alma, kap-
sama.
tenvir:
aydnlatma.
terbiye:
besleme, büyütme,
yetifltirme.
teflkil:
oluflturma.
umum:
bütün, genel, tüm.
Vacibül-Vücud:
varl¤ zarurî
ve zatî olan; varl¤ baflkasnn
varl¤na ba¤l de¤il, kendin-
den olup ezelî ve ebedî olan
Allah.
vahdet:
birlik.
Zat- Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük ve haflmet sahibi olan zat,
Allah.
zîhayat:
hayat sahibi.
ziya:
flk.
1084 | SÖZLER
O
TUZ
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ