Madem küfürde ve flirkte nihayetsiz müflkülât ve ›zt›ra-
bat var; elbette o yol muhaldir, hakikati yoktur. Madem
tevhitte, mevcudat›n yarat›l›fl›ndaki sühulete ve kesrete
ve hüsnüsanat›na muvaf›k olarak, nihayetsiz sühulet ve
kolayl›k var; elbette o yol vaciptir, hakikattir.
1
‹flte ey bedbaht ehl-i dalâlet! Bak, dalâlet yolu ne ka-
dar karanl›kl› ve elemli. Ne zorun var ki, oradan gidiyor-
sun? Hem bak, iman ve tevhit yolu ne kadar kolay ve sa-
fal›! Oraya gir, kurtul.
On ‹kinci Pencere
2
…'
ón
¡n
a n
Qs
ón
b …/
ò s
dGn
h@…
s
ƒ°n
ùn
a n
?n
?n
N …/
ò s
dn
G@'
¤r
Yn
’r
G n
?u
`Hn
Q n
ºr
°SG p
íu
Ñ°n
S
s›rr›nca, umum eflyada, hususan zîhayat masnularda,
hikmetli bir kal›ptan ç›km›fl gibi, her fleye bir miktar-›
muntazam ve bir suret hikmetle verildi¤i; ve o suret ve o
miktarda maslahatlar ve faydalar için e¤ri bü¤rü hudut-
lar bulunmas›; hem, müddet-i hayatlar›nda de¤ifltirdikle-
ri suret-i libaslar› ve miktarlar›, yine hikmetlere, masla-
hatlara muvaf›k bir tarzda mukadderat-› hayatiyeden ter-
kip edilen manevî ve muntazam birer suret, birer miktar
bulunmas› bilbedahe gösterir ki; bir
Kadîr-i Zülcelâl
’in ve
bir
Hakîm-i Zülkemal
’in kader dairesinde suretleri ve bi-
çimleri tertip edilen ve kudretin destgâh›nda vücutlar› ve-
rilen o hadsiz masnuat, o Zat›n vücub-u vücuduna delâ-
let ve vahdetine ve kemal-i kudretine hadsiz lisan ile fla-
hadet ederler.
SÖZLER | 1079
O
TUZ
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
iman:
inanma, inanç.
kader:
Cenab-› Hakk›n ezelî ilmi
ile, kâinatta olmufl ve olacak bü-
tün fleylerin varl›k ve yoklu¤unu,
geçmifl ve gelece¤ini bilmesi. Al-
lah’›n takdir ve tayin etmesi.
Kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük, haflmet ve kudret sahibi, Al-
lah.
kemal-i kudret:
kudretin mü-
kemmelli¤i.
kesret:
çokluk.
kudret:
güç, kuvvet.
küfür:
Allah’›n varl›¤›na, birli¤ine
inanmama, inkâr.
lây›k:
yak›flan.
lisan:
dil.
manevî:
maddî olmayan, mana-
ya ait; ruha ait, içe ait; fikrî, hissî;
görünmeyen.
maslahat:
fayda, gaye.
masnu:
sanatla yap›lm›fl fleyler.
masnuat:
sanatla yap›lm›fl varl›k-
lar.
mevcudat:
varl›klar.
miktar-› muntazam:
düzenli bir
ölçü, miktar.
muhal:
imkâns›z.
mukadderat-› hayatiye:
kader
kalemiyle yaz›lm›fl hayat
muntazam:
düzenli.
muvaf›k:
uygun.
müddet-i hayat:
yaflama süresi,
ömür.
müflkülât:
güçlükler, zorluklar.
nihayetsiz:
sonsuz.
Rab:
besleyen, yetifltiren, verdi¤i
nimetlerle yaratt›klar›n› ›slah ve
terbiye eden Allah; yaratan, bü-
yüten, terbiye eden.
safa:
rahat ve huzurlu olma.
s›rr›nca:
…‹lâhî hikmetine göre,
…gerçe¤ine göre.
suret:
biçim, flekil.
suret-i libas:
elbise flekli, biçimi.
sühulet:
kolayl›k.
flahadet:
flahitlik, tan›kl›k.
flirk:
Allah’a ortak koflma.
tarz:
biçim, flekil.
tayin:
gösterme, s›n›r›n› çizme,
belirtme.
terkip:
birleflme, birkaç fleyi bir-
lefltirerek baflka bir varl›k meyda-
na getirme.
tertip:
dizme, s›raya koyma.
tesbih:
Allah’› bütün kusur ve
noksan s›fatlardan uzak tutma.
tevhit:
birleme, Allah’›n bir oldu-
¤una inanma, birlik.
umum:
bütün.
vacip:
zorunlu.
vahdet:
birlik.
vücub-u vücut:
varl›¤› gerekli ol-
mak, olmamas› imkâns›z olmak.
vücut:
beden, varl›k.
Zat:
büyüklük ve yücelik sahibi
Allah.
zîhayat:
hayat sahibi.
bedbaht:
bahts›z, zavall›.
bilbedahe:
apaç›k bir flekilde.
dalâlet:
‹man ve ‹slâmiyetten
ayr›lmak.
delâlet:
delil olma, iflaret et-
me.
destgâh:
tezgâh; kudret, ikti-
dar.
ehl-i dalâlet:
sapk›nlar; ‹man
ve ‹slâmiyetten ayr›lanlar.
elem:
ac›, keder, s›k›nt›.
gaye:
maksat, hedef; netice.
hadsiz:
s›n›rs›z, sonsuz.
hakikat:
gerçek.
Hakîm-i Zülkemal:
kemal sa-
hibi, her fleyi faydal› ve hik-
metli yaratan, Allah.
hikmet:
belirli gayelere yö-
nelik, faydal›, yerli yerinde ve
ölçülü olufl.
hudut:
s›n›rlar.
hususan:
özellikle, hususî
olarak.
hüsnüsanat:
sanattaki güzel-
lik.
›zt›rabat:
›zt›raplar, ac›lar, s›-
k›nt›lar.
1.
Bkz. ‹sra Suresi: 42; Enbiya Suresi: 21, 99; Sad Suresi: 5.
2.
Her fleyden yüce olan Rabbinin ismini tesbih et. • O Rabbin ki, her fleyi yarat›p düzene
koymufltur. • O Rabbin ki, her fleye lây›k bir flekil ve ölçü tayin etmifl ve onu yarat›l›fl gaye-
sine yöneltmifltir. (A’lâ Suresi: 1-3)