için, mevsimlerdeki gibi gayet muntazam tahavvülâtlar
dahi ayn o Kadîr-i Zülcelâlin vücup ve vahdetini ve ke-
mal-i rububiyetini gösterir.
Hem, nasl berde ve bahirde kemal-i rahmetle rzkla-
r verilen ve kemal-i hikmetle muhtelif flekiller giydirilen
ve kemal-i rububiyetle türlü türlü duygular ile teçhiz edi-
len bütün hayvanat, birer birer yine o Kadîr-i Zülcelâlin
vücuduna flahadet ve vahdetine iflaret etmekle beraber,
heyet-i mecmuasyla gayet genifl bir mikyasta azamet-i
ulûhiyetini ve kemal-i rububiyetini gösterir; öyle de, ba¤-
lardaki muntazam nebatat ve nebatatn gösterdikleri mü-
zeyyen çiçekler ve çiçeklerin gösterdikleri mevzun mey-
veler ve meyvelerin gösterdikleri müzeyyen nakfllar, bi-
rer birer yine o Sâni-i Hakîmin vücuduna flahadet ve
vahdetine iflaret etmekle beraber, külliyetleriyle gayet fla-
flaal bir surette cemal-i rahmetini ve kemal-i rububiyeti-
ni gösterir.
Hem, nasl cevv-i semadaki bulutlardan mühim hik-
metler ve gayeler ve lüzumlu faydalar ve semereler için
tavzif edilen ve gönderilen katreler, katreler adedince yi-
ne o Sâni-i Hakîmin vücubunu ve vahdetini ve kemal-i
rububiyetini gösterir; öyle de, zemindeki bütün da¤larn
ve da¤lar içindeki madenlerin ayr ayr hasiyetleriyle be-
raber, ayr ayr maslahatlar için ihzar ve iddiharlar, da¤
metanetinde bir kuvvetle yine o Sâni-i Hakîmin vücup
ve vahdetini ve kemal-i rububiyetini gösterir.
Hem, nasl sahralarda ve da¤lardaki küçük küçük
tepelerin türlü türlü muntazam çiçeklerle süslenmeleri,
SÖZLER | 1071
O
TUZ
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
lüzum:
gereklik.
maden:
toprak altndan çkarl-
dktan sonra artlarak kalba dö-
külebilen madde.
maslahat:
fayda, yarar.
metanet:
sa¤lamlk.
mevzun:
ölçülü, düzgün.
mikyas:
ölçü, ölçek.
muhtelif:
çeflitli, farkl.
muntazam:
düzenli.
müzeyyen:
süslenmifl, süslü.
nakfl:
iflleme.
nebatat:
bitkiler.
rzk:
yiyecek, içecek fley.
sahra:
çöl.
Sâni-i Hakîm:
her fleyi sanatla ve
hikmetle yaratan Allah.
semere:
meyve, netice.
suret:
biçim.
flahadet:
flahitlik, tanklk.
flaflaa:
gösterifl.
flaflaal surette:
gösteriflli biçim-
de.
tahavvülât:
de¤iflmeler.
tavzif:
vazifelendirme, görevlen-
dirme.
teçhiz:
donatma.
vahdet:
birlik.
vücub-u vahdet:
Allahn birli¤i-
nin zorunlu oluflu.
vücup:
varl¤ zorunlu olma.
zemin:
yer.
âdet:
rakam, tane, miktar.
azamet-i ulûhiyet:
Cenab-
Hakkn ilâhl¤nn ve mabudi-
yetinin büyüklü¤ü.
bahir:
deniz.
ber:
toprak, yeryüzü.
cemal-i rahmet:
rahmetin
güzelli¤i.
cevv-i sema:
gökyüzü.
gaye:
maksat, amaç; netice.
gayet:
çok, son derece.
hasiyet:
özellik.
hayvanat:
hayvanlar.
heyet-i mecmua:
hepsi bir-
den, tamam.
hikmet:
belirli gayelere yö-
nelik olarak, manal, faydal
ve tam yerli yerinde olma.
iddihar:
depolama, y¤lma.
ihzar:
hazrlama.
iflaret:
gösterme, bildirme.
Kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük, haflmet ve kudret sa-
hibi, Allah.
katre:
damla.
kemal-i hikmet:
tam ve ek-
siksiz bir hikmet.
kemal-i rahmet:
flefkat, mer-
hamet ve ihsann en mükem-
meli.
kemal-i rububiyet:
rububi-
yetin mükemmelli¤i; Allahn
bütün varlklara muhtaç ol-
duklar fleyleri vermesi, onlar,
yetifltirmesi, uyum içinde ida-
re ve sevk etmesinin mü-
kemmelli¤i.
külliyet:
bolluk, çokluk.