her biri bir Sâni-i Hakîmin vücubuna flahadet ve vahde-
tine iflaret etmekle beraber, heyet-i mecmuasyla hafl-
met-i saltanatn ve kemal-i rububiyetini gösterir; öyle de,
bütün otlarda ve a¤açlardaki bütün yapraklarn türlü tür-
lü eflkâl-i muntazamalar ve ayr ayr vaziyetleri ve cezbe-
kârâne mevzun hareketleri, yapraklar adedince yine o
Sâni-i Hakîmin vücub-u vücudunu ve vahdetini ve ke-
mal-i rububiyetini gösterir.
Hem, nasl bütün ecsam- nâmiyede, büyümek zama-
nnda muntazaman hareketleri ve türlü türlü alât ile teç-
hizleri ve çeflit çeflit meyvelere fluurkârâne teveccühleri,
her biri ferden ferda yine o Sâni-i Hakîmin vücub-u vü-
cuduna flahadet ve vahdetine iflaret eder ve heyet-i mec-
muasyla gayet büyük bir mikyasta ihata-i kudretini ve
flümul-ü hikmetini ve cemal-i sanatn ve kemal-i rububi-
yetini gösterir; öyle de, bütün hayvanî cesetlerde kemal-i
hikmetle nefislerini, ruhlarn yerlefltirmek, türlü türlü ci-
hazat ile kemal-i intizam ile teslih etmek, türlü türlü hiz-
metlerde kemal-i hikmetle göndermek, hayvanat adedin-
ce, belki cihazatlar saysnca yine o Sâni-i Hakîmin vü-
cub-u vücuduna ve vahdetine flahadet ve iflaret ettikleri
gibi, heyet-i mecmuasyla gayet parlak bir surette ce-
mal-i rahmetini ve kemal-i rububiyetini gösterir.
Hem, nasl bütün kalplere, insan ise her nevi ulûm ve
hakikatleri bildiren, hayvan ise her nevi hacetlerinin te-
darikini ö¤reten bütün ilhamat- gaybiye, bir Rabb-i Ra-
hîmin vücudunu ihsas eder ve rububiyetine iflaret eder;
öyle de, gözlere kâinat bostanndaki manevî çiçekleri
adet:
say, miktar.
alât:
aletler.
bostan:
bahçe.
cemal-i rahmet:
lâhî rahmetteki
güzellik.
cemal-i sanat:
sanatn güzelli¤i.
cezbekârâne:
kendinden geçmifl
bir flekilde.
cihazat:
cihazlar, organlar.
ecsam- nâmiye:
büyüyen cisim-
ler, geliflen varlklar.
eflkâl-i muntazama:
düzenli fle-
killer.
ferden ferda:
teker teker, tek
tek.
gayet:
son derece, çok.
hacet:
ihtiyaç.
hakikat:
gerçek.
haflmet-i saltanat:
hâkimiyetinin
büyüklü¤ü.
hayvanat:
hayvanlar.
heyet-i mecmua:
hepsi birden,
tamam.
ihata-i kudret:
Allahn kudreti-
nin her fleyi kuflatmas.
ihsas:
hissettirme.
ilhamat- gaybiye:
gayp âlemin-
den gelen ilhamlar; canllarn ihti-
yaçlarn gidermelerinde onlara
yol gösteren ilhamlar.
iflaret:
gösterme, bildirme.
kâinat:
bütün âlemler, varlklar.
kalp:
gönül.
kemal-i hikmet:
tam ve eksiksiz
bir hikmet.
kemal-i intizam:
tam ve eksiksiz
düzen.
kemal-i rububiyet:
rububiyetin
mükemmelli¤i; Allahn bütün
varlklara muhtaç olduklar fleyle-
ri vermesi, onlar, yetifltirmesi,
uyum içinde idare ve sevk etme-
sinin mükemmelli¤i.
manevî:
maddî olmayan, mana-
ya ait; ruha ait, içe ait; fikrî, hissî;
görünmeyen.
mevzun:
ölçülü.
mikyas:
ölçek, ölçü.
muntazaman:
düzenli olarak.
nefis:
hayat, can.
nevi:
türlü, çeflit, cins.
Rabb-i Rahîm:
flefkat ve merha-
met sahibi olan Cenab- Hak.
rububiyet:
rablk, Allahn her za-
man, her yerde, her yaratt¤na
muhtaç oldu¤u fleyleri ver-
mesi, terbiye ve tedbiri, bes-
leyicilik ve malikiyet durumu.
Sâni-i Hakîm:
her fleyi sanat-
la ve hikmetle yaratan Allah.
suret:
biçim, flekil.
flahadet:
flahitlik, tanklk.
fluurkârâne:
bilinçli bir flekil-
de.
flümul-ü hikmet:
Allahn hik-
metinin her fleyi kaplamas.
teçhiz:
cihazlanma, donan-
ma.
tedarik:
sa¤lama, karfllama.
teslih:
silâhlandrma.
teveccüh:
yönelme.
ulûm:
ilimler.
vahdet:
birlik.
vaziyet:
durum, hâl.
vücub-u vücut:
varl¤ gerek-
li olmak, olmamas imkânsz
olmak.
vücup:
varl¤ zorunlu olma.
vücut:
varlk.
1072 | SÖZLER
O
TUZ
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ