On Dördüncü Pencere
2
o
¬o
æp
FBG n
õn
N Én
fn
ór
æp
Y s
’p
G m
Ar
?n
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
1
@ m
Ar
?n
°T u
?o
c o
äƒo
µn
?n
e /
?p
ón
«p
H r
øn
e r
?o
b
4
l
ß«/
Øn
M m
Ar
?n
°T u
?o
c '
¤n
Y »u
Hn
Q s
¿p
G
3
@ Én
¡p
àn
«°p
UÉn
æp
H l
òp
N'
G n
ƒo
g s
’p
G m
á s
H B G n
O r
øp
e É n
e
s›rlar›nca, her fley, her fleyinde ve her fle’ninde tek bir
Hâl›k-› Zülcelâl
’e muhtaçt›r.
Evet, kâinattaki mevcudata bak›yoruz ve görüyoruz ki,
zaaf-› mutlak içinde bir kuvvet-i mutlaka tezahürat› var ve
acz-i mutlak içinde bir kudret-i mutlakan›n âsâr› görünü-
yor: meselâ, nebatat›n tohumlar›nda ve köklerindeki uk-
de-i hayatiyelerinin intibahlar› zaman›nda gösterdikleri
harika vaziyetleri gibi.
Hem fakr-› mutlak ve kuruluk içinde bir g›nâ-i mutla-
¤›n tezahürat› var: k›fltaki topra¤›n ve a¤açlar›n vaziyet-i
fakirâneleri ve baharda flaflaal› servet ve g›nâlar› gibi.
Hem, cümud-u mutlak içinde bir hayat-› mutlakan›n
tereflfluhat› görünüyor: anas›r-› camidenin zîhayat mad-
delere ink›lâb› gibi.
Hem, bir cehl-i mutlak içinde muhit bir fluurun tezahü-
rat› görünüyor: zerrelerden y›ld›zlara kadar her fleyin,
harekât›nda nizamat-› âleme ve mesalih-i hayata ve me-
talib-i hikmete muvaf›k bir tarzda hareket etmeleri ve flu-
urkârâne vaziyetleri gibi.
SÖZLER | 1081
O
TUZ
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
yüklük ve haflmet sahibi olan ve
her fleyi yoktan yaratan Allah.
harekât:
hareketler.
harika vaziyet:
ola¤anüstü du-
rum.
hayat-› mutlaka:
tam ve kesin
bir hayat.
hazine:
define.
ink›lâp:
de¤iflim, dönüflüm.
intibah:
uyan›fl.
kâinat:
âlem, evren, varl›klar.
kudret:
güç, kuvvet.
kudret-i mutlaka:
mutlak kud-
ret, sonsuz ve s›n›rs›z kudret.
kuvvet-i mutlak:
s›n›rs›z kuvvet.
mesalih-i hayat:
hayata ait fay-
dalar.
metalib-i hikmet:
‹lâhî hikmetin
istekleri, gerekleri.
mevcudat:
var olan her fley, var-
l›klar.
muhakkak:
flüphesiz, do¤ru, ger-
çek.
muhit:
her fleyi kuflatan.
muhtaç:
ihtiyac› olan.
muvaf›k:
uygun.
mülk:
mal.
nebatat:
bitkiler.
nizamat-› âlem:
âlemdeki dü-
zenler.
Rab:
besleyen, yetifltiren, verdi¤i
nimetlerle yaratt›klar›n› ›slah ve
terbiye eden Allah; yaratan, bü-
yüten, terbiye eden.
servet:
zenginlik, varl›k.
s›rlar›nca:
hakikatlerinin bildirdi-
¤ine göre.
flaflaal›:
gösteriflli, parlak.
fle’n:
hâl, keyfiyet, durum, özellik,
yap›, istidat; ifl; yeni ifl; yeni olan
hâl.
fluur:
anlay›fl, bilinç.
fluurkârâne:
fluurlu ve bilinçli bir
flekilde.
tarz:
flekil.
tasarruf:
idare etme, istedi¤i gibi
kullanma.
tereflfluhat:
s›z›nt›lar, izler.
tezahürat:
görünmeler.
ukde-i hayatiye:
hayat dü¤ümü.
vaziyet:
durum, hâl.
vaziyet-i fakirâne:
fakirce du-
rum.
zaaf-› mutlak:
son derece zay›f-
l›k.
zerre:
en küçük parça, atom.
zîhayat:
hayat sahibi.
acz-i mutlak:
sonsuz ve s›n›r-
s›z güçsüzlük.
anas›r-› camide:
cans›z ele-
mentler.
âsâr:
eserler.
cehl-i mutlak:
afl›r› derecede
bilgisizlik tam bir cahillik.
cümud-u mutlak:
tam anla-
m›yla cans›zl›k.
fakr-› mutlak:
son derece fa-
kirlik, yoksulluk.
g›nâ:
zenginlik.
g›nâ-i mutlak:
s›n›rs›z zen-
ginlik, varl›k.
Hâl›k-› Zülcelâl:
sonsuz bü-
1.
De ki: “Her fleyin mülkü ve tasarrufu elinde olan kimdir, biliyorsan›z söyleyin.” (Mü’minun
Suresi: 88.)
2.
Hiçbir fley yoktur ki, hazineleri Bizim yan›m›zda olmas›n. (Hicr Suresi: 21.)
3.
Hiçbir canl› yoktur ki, Allah onu aln›ndan tutup kudretine boyun e¤dirmifl olmas›n. (Hûd
Suresi: 56.)
4.
Muhakkak ki, Rabbim her fleyi hakk›yla koruyucudur ve yap›lan her fleyi kaydeder. (Hûd
Suresi: 56-57.)