Sözler - page 1073

toplayan fluaat-› ayniye gibi zahirî ve bât›nî bütün duygu-
lar›n ayr› ayr› âlemlere her biri birer anahtar olmalar›, yi-
ne o Sâni-i Hakîm, o Fât›r-› Alîm, o Hâl›k-› Rahîm, o
Rezzak-› Kerîm’in vücub-u vücudunu ve vahdet ve ehadi-
yetini ve kemal-i rububiyetini günefl gibi gösterir.
‹flte, flu yukar›da geçen on iki ayr› ayr› pencerelerden,
on iki vecihten bir pencere-i azam aç›l›yor ki, on iki
renkli bir ziya-i hakikat ile Cenab-› Hakk›n ehadiyetini ve
vahdaniyetini ve kemal-i rububiyetini gösterir.
‹flte, ey bedbaht münkir! fiu daire-i arz kadar, belki
medar-› senevîsi kadar genifl olan flu pencereyi ne ile ka-
patabilirsin? Ve Günefl gibi parlak olan flu maden-i nuru
ne ile söndürebilirsin ve hangi perde-i gaflette saklayabi-
lirsin?
Yedinci Pencere
fiu kâinat yüzünde serpilen masnuat›n kemal-i inti-
zamlar› ve kemal-i mevzuniyetleri ve kemal-i ziynetleri ve
icatlar›n›n sühuleti ve birbirine benzemeleri ve bir tek f›t-
rat izhar etmeleri, nas›l ki bir Sâni-i Hakîm’in vücub-u
vücudunu ve kemal-i kudretini ve vahdetini gayet genifl
bir mikyasta gösteriyorlar. Öyle de:
• Camit ve basit unsurlardan hadsiz ve ayr› ayr› ve
muntazam mürekkebat›n icad›, mürekkebat adedince,
yine o Sâni-i Hakîm’in vücub-u vücuduna flahadet ve
vahdetine iflaret etmekle beraber;
SÖZLER | 1073
O
TUZ
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
kemal-i intizam:
tam ve eksiksiz
düzen.
kemal-i kudret:
kudretin mü-
kemmelli¤i.
kemal-i mevzuniyet:
mükem-
mel derecede ölçülü olma.
kemal-i rububiyet:
rububiyetin
mükemmelli¤i; Allah’›n bütün
varl›klara muhtaç olduklar› fleyle-
ri vermesi, onlar›, yetifltirmesi,
uyum içinde idare ve sevk etme-
sinin mükemmelli¤i.
kemal-i vahdet:
birli¤in mükem-
melli¤i.
kemal-i ziynet:
mükemmel bir
süsleme.
maden-i nur:
nur kayna¤›.
masnuat:
sanatla yap›lm›fl fleyler.
medar-› senevî:
dünyan›n günefl
etraf›nda dönerken takip etti¤i
yörünge.
mikyas:
ölçek, ölçü.
muntazam:
düzenli.
münkir:
inkâr eden.
mürekkebat:
iki veya daha çok
maddenin kar›flmas›ndan mey-
dana gelmifl fleyler.
pencere-i azam:
büyük pencere.
perde-i gaflet:
gaflet perdesi,
gerçekleri görmeye engel olan
perde, önemsememezlik.
Rezzak-› Kerîm:
ikram sahibi
olan r›z›k verici; Cenab-› Hak.
Sâni-i Hakîm:
her fleyi sanatla ve
hikmetle yaratan Allah.
sühulet:
kolayl›k.
flahadet:
flahitlik, tan›kl›k.
fluaat-› ayniye:
gözün ›fl›nlara
benzetilen görme kabiliyeti, göz
feri.
unsur:
madde, element.
vahdaniyet:
Allah’›n varl›¤› ve
birli¤i, Allah’›n bir oluflu.
vahdet:
birlik.
vecih:
yön.
vücub-u vücut:
varl›¤› gerekli ol-
mak, olmamas› imkâns›z olmak.
zahirî:
görünen, d›fl.
ziya-i hakikat:
hakikat ›fl›¤›.
adet:
say›, miktar.
âlem:
dünya.
bât›nî:
iç, görünmeyen.
bedbaht:
baht› kara, zavall›.
camit:
cans›z.
Cenab-› Hak:
Allah.
daire-i arz:
yer küre, dünya.
ehadiyet:
birlik, Allah’›n birli-
¤inin her bir fleyde tecelli et-
mesi.
Fât›r-› Alîm:
her fleyi bilen ve
harika üstün sanat›yla yara-
tan, sonsuz ilim sahibi.
f›trat:
yarat›l›fl.
gayet:
son derece, çok.
hadsiz:
s›n›rs›z, sonsuz.
Hâl›k-› Rahîm:
sonsuz mer-
hamet ve flefkat sahibi yara-
t›c›, Allah.
icat:
yoktan var etme, yarat-
ma.
izhar:
gösterme, a盤a vurma.
kâinat:
bütün âlemler, varl›k-
lar.
1...,1063,1064,1065,1066,1067,1068,1069,1070,1071,1072 1074,1075,1076,1077,1078,1079,1080,1081,1082,1083,...1482
Powered by FlippingBook