bütün esmayı kendi Müsemmasının isimleri ve ünvanları
olduğuna işaret eder. demek, her bir şey, doğrudan
doğruya bir bürhan-ı vahdaniyettir ve marifet-i İlâhiyenin
bir penceresidir.
evet, her bir eser, hususan zîhayat olsa, kâinatın kü-
çük bir misal-i musağğarıdır ve âlemin bir çekirdeğidir ve
küre-i arzın bir meyvesidir. öyle ise, o misal-i musağğa-
rı, o çekirdeği, o meyveyi icat eden, herhâlde bütün kâ-
inatı icat eden yine odur. Çünkü, meyvenin mucidi, ağa-
cının mucidinden başkası olamaz. öyle ise, her bir eser,
bütün âsârı Müessirine verdiği gibi, her bir fiil dahi, bü-
tün ef’ali Failine isnat eder.
Çünkü, görüyoruz ki, her bir fiil-i icadî, ekser mevcu-
datı ihata edecek derecede geniş ve zerreden şümusa ka-
dar uzun birer kanun-i hallâkıyetin ucu olarak görünü-
yor. demek, o cüz’î fiil-i icadî sahibi kim ise, o mevcu-
datı ihata eden ve zerreden şümusa kadar uzanan ka-
nun-i küllî ile bağlanan bütün ef’alin Faili olmak gerektir.
evet, bir sineği ihya eden, bütün hevam’ı ve küçük
hayvanatı icat eden ve arzı ihya eden zat olacaktır.
Hem, Mevlevî gibi, zerreyi döndüren kim ise, müteselsi-
len mevcudatı tahrik edip, tâ şemsi seyyaratıyla gezdiren
aynı zat olmak gerektir. Çünkü kanun bir silsiledir; ef’al
onun ile bağlıdır.
demek, nasıl her bir eser, bütün âsârı Müessirine ve-
rir ve her bir fiil-i icadî bütün ef’ali Failine mal eder; ay-
nen öyle de, kâinattaki tecelli eden her bir isim, bütün
âlem:
dünya, kâinat.
arz:
yer, dünya.
asar:
eserler.
bürhan-ı vahdaniyet:
Allah’ın
tek, bir olduğunun delili, ispatı.
cüz’î:
az, küçük, parçaya ait olan.
ef’al:
fiiller, işler.
ekser:
çoğunluk, pek çok.
esma:
isimler, adlar.
fail:
işi yapan, fiili işleyen.
fiil:
iş, oluş.
fiil-i icadî:
icat fiili, yoktan yaratı-
lışa ait fiil.
hayvanat:
hayvanlar.
hevam:
böcekler, haşereler.
hususan:
bilhassa, özellikle.
icat etmek:
yoktan var et-
mek, yaratmak.
ihata etmek:
kuşatmak, sar-
mak.
ihya:
hayat verme, diriltme,
canlandırma.
isnat etmek:
dayandırmak.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, bütün âlemler,
varlıklar.
kanun-i hallâkıyet:
yaratma
kanunu.
kanun-i küllî:
genel kanun-
lar, bütün kâinatta geçerli İlâ-
hî kanunlar.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
marifet-i İlâhiye:
Allah’ı isim
ve sıfatlarıyla bilme, tanıma.
mevcudat:
varlıklar.
Mevlevî:
Mevlevîlik tarikatine
mensup kimse.
misal-i musağğar:
küçültül-
müş örnek.
mucit:
yoktan var eden, ya-
ratan.
Müessir:
eseri yapan; tesir
sahibi olan, bütün sebeplere
hükmeden Allah.
müsemma:
ismin sahibi; gü-
zel isimlerin sahibi olan Allah.
müteselsilen:
zincirleme ola-
rak, sıra ile.
seyyarat:
gezegenler.
silsile:
zincir, dizi.
şems:
güneş.
şümus:
güneşler, şemsler.
tahrik etmek:
hareket ettir-
mek, harekete geçirmek.
tecelli etmek:
belirmek, gö-
rünmek.
ünvan:
ad, isim.
Zat:
büyüklük ve yücelik sa-
hibi Allah.
zerre:
en küçük parça, atom.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
Y
irmi
a
lTıncı
m
ekTup
| 558 | Mektubat