Dördüncü Mebhas
Temb i h :
yirmiAltıncıMektubunDörtMebhasıbirbiri
ilemünasebettarolmadığıgibi,buDördüncüMebha-
sınOnMesailidahibirbiriylemünasebettardeğildir.
Onuniçin,münasebetiaramamalı.Nasılgelmiş,öyle
yazılmış.Mühimbirtalebesinegönderdiğimektubun
birparçasıdır;otalebeninbeşaltısuallerineverilence-
vaplardır.
Birincisi
Saniyen
: Mektubunda diyorsun:
(1)
n
Ú
p
ªn
dÉn
©r
dG t
Ün
Q
tabir
ve tefsirinde “on sekiz bin âlem” demişler.
(2)
o adedin
hikmetini soruyorsun.
kardeşim, ben şimdi o adedin hikmetini bilmiyorum;
fakat bu kadar derim ki:
kur’ân-ı Hakîm’in cümleleri birer manaya münhasır
değil; belki nev-i beşerin umum tabakatına hitap olduğu
için, her tabakaya karşı birer manayı tazammun eden bir
küllî hükmündedir. Beyan olunan manalar, o küllî kaide-
nin cüz’iyatları hükmündedirler. Her bir müfessir, her bir
arif, o küllîden bir cüz’ü zikrediyor. Ya keşfine, ya delili-
ne, veyahut meşrebine istinat edip, bir manayı tercih
ediyor. İşte bunda dahi, bir taife, o adede muvafık bir
mana keşfetmiş.
mesail:
meseleler, cevabı istenen
sorular; önemli konular.
meselâ:
örnek olarak.
meşrep:
hareket tarzı; manevî
haz ve feyiz alınan yol.
muvafık:
uygun.
müfessir:
tefsir eden; Kur’ân’ı Ke-
rîm’den anladığı manaları söyle-
yen ve yazan İslâm âlimi.
mühim:
önemli.
münasebet:
ilgi, alâka; bağlantı; ,
iki şey arasındaki uygunluk.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
münhasır:
yalnızca bir şeye ait,
sınırlı.
nev-i beşer:
insan türü, insanlık,
bütün insanlar.
Rab:
mahlûkatı yaratan, besle-
yen, büyüten, yetiştiren, uyum
içinde sevk ve idare eden Allah.
saniyen:
ikinci olarak.
sual:
soru.
tabaka:
topluluk, sınıf, zümre.
tabakat:
tabakalar; topluluklar,
sınıflar.
tabir:
ifade, söz.
taife:
topluluk, grup.
talebe:
öğrenci.
tazammun etmek:
içine almak,
içinde bulundurmak.
tefsir:
açıklama, yorum, izah.
tembih:
uyarı, ikaz.
tercih etmek:
seçmek.
umum:
bütün.
zikretmek:
bildirmek, söylemek.
Sahife 549
adet:
sayı.
âlem:
dünya.
arif:
Allah’ı tanıyan, onun
eserlerini lâyıkıyla anlayıp bi-
len, üstün görüşlü, ince anla-
yışlı olgun kimse.
beyan olunan:
izah edilen,
açıklanan, bildirilen.
cüz:
kısım, parça.
cüz’iyat:
parçalar, kısımlar.
delil:
bir davayı, meseleyi is-
pat etmeye yarayan şey.
hikmet:
gizli, bilinmeyen
nokta; gaye, maksat.
hitap:
söz söyleme, bir gruba
veya bir topluluğa karşı ko-
nuşma, nutuk.
hükmünde:
yerinde, değerin-
de.
istinat etmek:
dayanmak,
güvenmek.
kaide:
esas; kural.
keşif:
Allah tarafından ilham
edilmesiyle gizli bir şeyin
meydana çıkarılması .
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
küllî:
bütüne ait parçalardan
meydana gelen.
mana:
anlam.
mebhas:
bahis, konu, bölüm.
1.
Âlemlerin Rabbi… (Meselâ, A'raf Suresi: 54; Kasas Suresi: 30, Mü'min Suresi: 64., vd.)
2.
Taberî, Camiü'l-Beyan, 1:63.
Mektubat | 549 |
Y
irmi
a
lTıncı
m
ekTup