Ulema-i ilm-i kelâm, esbabı, nihayet-i âlemde teselsül
ve devrin muhaliyeti ile kesip, sonra Vacibü’l-Vücud’un
vücudunu onunla ispat ediyorlar. Uzun bir yolda gidili-
yor. Amma kur’ân-ı Hakîm’in minhac-ı hakikîsi ise, her
yerde suyu buluyor, çıkarıyor. Her bir ayeti, birer asa-i
Mûsa gibi, nereye vursa âb-ı hayat fışkırtıyor,
(1)
l
ó p
MGn
h o
¬s
`fn
G '
=
¤ n
Y t
?o
ón
J l
án
`j'
G o
¬n
d m
A r
?n
T pq
? o
c
?
p
an
h
düsturunu her şeye
okutturuyor.
Hem iman yalnız ilim ile değil; imanda çok letaifin his-
seleri var. nasıl ki, bir yemek mideye girse, o yemek
muhtelif asaba, muhtelif bir surette inkısam edip tevzi olu-
nuyor. İlim ile gelen mesail-i imaniye dahi, akıl midesine
girdikten sonra, derecata göre ruh, kalp, sır, nefis ve ha-
keza, letaif kendine göre birer hisse alır, masseder. eğer
onların hissesi olmazsa noksandır. İşte, Muhyiddin-i Ara-
bî, Fahreddin-i râzî’ye bu noktayı ihtar ediyor.
* * *
Üçüncü Mesele
(2)
n
? n
O'
G »
p
æn
H Én
æ r
e s
ôn
c
r
ón
?n
dn
h
ayetinin
(3)
k
’ƒo
¡n
L Ék
eƒo
?n
X n
¿Én
c o
¬s
fp
G
ayetiyle vech-i tevfiki nedir?
El ce vap
: on Birinci sözde ve Yirmi üçüncü sözde
ve Yirmi dördüncünün Beşinci dalının İkinci Meyvesin-
de izahı vardır. sırr-ı icmalîsi budur ki:
âb-ı hayat:
hayat suyu.
asa-i Mûsa:
Hz. Mûsa’ya Allah ta-
rafından verilen mu’cizeli değnek.
asap:
sinirler ve damarlar.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
cahil:
bilgisiz.
derecat:
dereceler.
düstur:
kanun, kural, prensip.
esbap:
sebepler.
hakeza:
bunun gibi, benzeri.
hisse:
pay.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
iman:
inanmak, inanç, itikat.
inkısam etmek:
kısımlara ayrıl-
mak.
ispat:
delil ve şahit göstererek
doğruyu ortaya koyma.
izah:
açıklama.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
letaif:
lâtifeler, insanın manevî
yapısındaki ince duygular.
massetmek:
emmek.
mesail-i imaniye:
imanî mesele-
ler; imana ait önemli konular.
mesele:
cevabı istenen soru.
minhac-ı hakikî:
hakikî cadde,
esas yol
muhaliyet:
imkânsızlık.
muhtelif:
çeşitli, farklı.
nefis:
kötü vasıfları, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülüğe
sevk eden, şehevî istekleri kam-
çılayıp hayırlı işlerden alıkoyan
güç.
nihayet-i âlem:
varlıklar âlemi-
nin sonu.
noksan:
eksik.
sır:
kalpte bulunan manevî bir
duygu.
sırr-ı icmalî:
özet olarak su-
nulan sır.
suret:
şekil, biçim.
şeref:
manevî büyüklük, seç-
kinlik.
teselsül ve devir:
varlıkların
birbirini meydana getirdiği
veya varlıkların zincirleme se-
beplerin sonucu meydana
geldiğini iddia eden batıl gö-
rüş.
tevzi olmak:
dağıtılmak.
ulema-i ilm-i kelâm:
inanca
ait meselelerden İslâmî esas-
lar ve prensipler çerçevesinde
bahseden kelâm ilmi âlimleri.
Vacibü’l-Vücud:
varlığı zo-
runlu ve şart olan, yokluğu
düşünülemeyen, varlığı zatî,
ezelî, ebedî olup, varlığı vücut
tabakalarının en sağlamı, en
kuvvetlisi, en esaslısı, en mü-
kemmeli olan Allah.
vech-i tevfik:
uygunluk yö-
nü.
zalim:
zulmeden, haksızlık ve
kötülük eden.
1.
Her şeyde Allah’ın varlık ve birliğini gösteren bir delil vardır. (İbnü’l-Mu’tez’in mısraı.)
2.
Şüphesiz Biz insanoğlunu şerefli kılmışızdır. (İsra Suresi: 70.)
3.
Şüphesiz o çok zalim ve çok cahildir. (Ahzab Suresi: 72.)
Y
irmi
a
lTıncı
m
ekTup
| 554 | Mektubat