öyle gelmiş. İnsan ise, bir iki senede ancak ayağa kalkar,
on beş senede ancak menfaat ve zararı fark eder. İşte,
cehul mübalâğası buna da işaret eder.
* * *
Dördüncü Mesele
(1)
*G s
’ p
G n
¬ '
d p
G =
'
Óp
H r
º o
µ
n
fÉ n
Á
p
G BGho
Ou
ón
L
’ın hikmetini soruyorsu-
nuz. onun hikmeti çok sözlerde zikredilmiştir. Bir sırr-ı
hikmeti şudur ki:
İnsanın hem şahsı, hem âlemi her zaman teceddüt et-
tikleri için, her zaman tecdid-i imana muhtaçtır. zira in-
sanın her bir ferdinin manen çok efradı var. ömrünün
seneleri adedince, belki günleri adedince, belki saatleri
adedince birer ferd-i âhar sayılır. Çünkü, zaman altına
girdiği için, o ferd-i vahit bir model hükmüne geçer, her
gün bir ferd-i âhar şeklini giyer.
Hem, insanda bu taaddüt ve teceddüt olduğu gibi, ta-
vattun ettiği âlem dahi seyyardır. o gider, başkası yerine
gelir. daima tenevvü’ ediyor, her gün başka bir âlem ka-
pısını açıyor. İman ise, hem o şahıstaki her ferdin nur-i
hayatıdır, hem girdiği âlemin ziyasıdır.
(2)
*G s
’ p
G n
¬ '
d p
G n
’
ise,
o nuru açar bir anahtardır.
Hem, insanda madem nefis, heva ve vehim ve şeytan
hükmediyorlar; çok vakit imanını rencide etmek için,
gafletinden istifade ederek, çok hileleri ederler, şüphe ve
vesveselerle iman nurunu kaparlar.
âlem:
dünya.
cehul:
çok cahil.
efrat:
fertler, şahıslar.
ferd-i âhar:
başka, diğer fert.
ferd-i vahit:
tek fert.
ferdin:
şahsın, kişinin.
gaflet:
gafillik, boş bulunma, dik-
katsizlik.
heva:
nefsin zararlı ve günah
olan istekleri, hevesleri.
hikmet:
herkesin bilmediği gizli
sebep.
hükmetmek:
hâkim olmak; etki-
si altına almak.
hükmüne:
yerine.
İlâh:
tanrı, kendisine ibadet edi-
len.
iman:
Allah’a inanmak; inanç, iti-
kat.
istifade etmek:
faydalanmak,
yararlanmak.
manen:
duyguca, gönülce, ruhça.
menfaat:
fayda, kâr.
mesele:
cevabı istenen soru.
model:
örnek.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
mübalâğa:
bir şeyi çok büyüt-
mek, büyük göstermek.
nefis:
kötü vasıfları, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülüğe
sevk eden, şehevî istekleri
kamçılayıp hayırlı işlerden alı-
koyan güç.
nur:
aydınlık, ışık.
nur-i hayat:
hayat ışığı.
rencide etmek:
incitmek.
seyyar:
gezici, hareketli.
sırr-ı hikmet:
hikmet sırrı.
şahıs:
kişi.
taaddüt:
birden fazla olma,
çoğalma.
tavattun etmek:
yerleşmek.
tecdid-i iman:
imanı yenile-
me, tazeleme.
teceddüt etmek:
tazelen-
mek, yenilenmek.
tenevvü etmek:
çeşitlen-
mek, çeşit çeşit olmak.
vehim:
şüphe, kuruntu, yan-
lış ve esassız düşünceler.
vesvese:
şüphe, kuruntu; kal-
be gelen asılsız, kötü ve sinsi
düşünce.
zikretmek:
bildirmek, söyle-
mek.
zira:
çünkü.
ziya:
ışık.
1.
İmanınızı Lâ ilâhe illallah ile yenileyiniz. (Münzirî, TergipveTerhip, 2:415; Müsned, 2:359; Hâ-
kim, Müstedrek, 4:256; Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, 1:52.)
2.
Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. (Muhammed Suresi: 19; Saffat Suresi: 35.)
Y
irmi
a
lTıncı
m
ekTup
| 556 | Mektubat