Mektubat - page 564

herkesin nazarı oraya çıkmamasından ileri geliyor.
Hem, mugalâta suretinde, minare başı hariç olarak bü-
tün mesafeyi zaptetmek istiyorlar.
İşte, o iki cemaatin münakaşasını halletmek için biri
çıkar, o hizbüşşeytana der ki:
“ey menhus güruh! eğer o müezzin-i azamın makamı
kuyu dibi olsa, taş gibi camit, hayatsız, kuvvetsiz olmak
lâzım gelir. Ve kuyu basamaklarında ve minarenin dere-
celerinde görünen, o olmamak lâzım gelir. Madem öyle
görüyorsunuz; elbette o, kuvvetsiz, hakikatsiz, camit ol-
mayacak. Minare başı onun makamı olacak. öyle ise, ya
siz onu kuyu dibinde göstereceksiniz –ki hiçbir cihette
bunu gösteremezsiniz ve hiçbir kimseye orada bulunma-
sını dinletemezsiniz– veyahut susunuz! Meydan-ı müda-
faanız kuyu dibidir. sair meydan ve uzun mesafe ise, şu
mübarek cemaatin meydanıdır. kuyu dibinden başka, o
zatı nerede gösterseler, davayı kazanırlar.”
İşte, şu temsil gibi, Münazara-i Şeytanî mebhası, Arş-
tan ferşe kadar olan uzun mesafeyi hizbüşşeytanın elin-
den alıyor ve hizbüşşeytanı mecbur ediyor, sıkıştırıyor.
en gayr-i makul, en muhal, en menfur mevkii onlara bı-
rakıyor. en dar ve kimse giremeyecek bir deliğe onları
sokuyor, bütün mesafeyi kur’ân namına zaptediyor.
eğer onlara denilse, “kur’ân nasıldır?” derler: “güzel
ve ahlâk dersini veren bir insan kitabıdır.” o vakit onla-
ra denilir: “öyle ise Allah’ın kelâmıdır ve böyle kabul et-
meye mecbursunuz. Çünkü siz mesleğinizce güzel diye-
meyeceksiniz.”
arş:
dokuzuncu ve en sonuncu
gök tabakası, göğün en yüksek
katı.
camit:
cansız.
cemaat:
topluluk.
cihet:
yön, yan, taraf.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
ferş:
yeryüzü, zemin, dünya.
gayr-i makul:
akıl dışı, man-
tıklı olmayan.
güruh:
cemaat, topluluk,
hakikat:
gerçek ve doğru.
halletmek:
çözmek, sonuç-
landırmak; ortadan kaldırma,
son vermek.
hariç olarak:
dışında.
hizbüşşeytan:
şeytan taraf-
tarları.
kelâm:
söz.
lâzım:
gerekli.
makam:
durulan yer; manevî
derece.
mebhas:
bahis, konu.
mecbursunuz:
zorundasınız.
menfur:
kendisinden nefret
edilen.
menhus:
uğursuz, kötü.
mesafe:
uzunluk, ara.
meslek:
tutulan, gidilen yol.
mevkii:
yer.
meydan-ı müdafaa:
savun-
ma meydanı, alanı.
minare:
kule şeklindeki yük-
sek yer, ezan kulesi.
mugalâta:
yanıltıcı söz söyle-
me.
muhal:
imkânsız.
mübarek:
bereketli, hayırlı,
uğurlu.
müezzin-i azam:
en büyük
müezzin.
münakaşa:
tartışma.
Münazara-i Şeytanî:
şeytan-
la yapılan tartışma.
namına:
adına, hesabına.
nazar:
bakış, görüş.
sair:
diğer, öteki.
suret:
şekil, biçim.
temsil:
örnek, benzetme.
vakit:
zaman.
zaptetmek:
ele geçirmek.
zat:
kişi, şahıs, fert.
Y
irmi
a
lTıncı
m
ekTup
| 564 | Mektubat
1...,554,555,556,557,558,559,560,561,562,563 565,566,567,568,569,570,571,572,573,574,...1086
Powered by FlippingBook