Sekizinci Mesele
yirmiyedinciSözüniçtihadamâniesbabınBeşinciSebebi-
ninÜçüncüNoktasınınüçüncümisalininhaşiyesidir.
Mühimbirsual
: Bazı ehl-i tahkik derler ki: “elfaz-ı
kur’âniye ve zikriye ve sair tesbihlerin her biri mütead-
dit cihetlerle insanın letaif-i maneviyesini tenvir eder,
manevî gıda verir. Manaları bilinmezse, yalnız lâfız ifade
etmiyor, kâfi gelmiyor. lâfız bir libastır; değiştirilse, her
taife kendi lisanıyla o manalara elfaz giydirse, daha nafi
olmaz mı?”
El cevap
: elfaz-ı kur’âniye ve tesbihat-ı nebeviyenin
lâfızları camit libas değil, cesedin hayattar cildi gibidir;
belki mürur-i zamanla cilt olmuştur. libas değiştirilir; fa-
kat cilt değişse, vücuda zarardır. Belki namazda ve ezan-
daki gibi elfaz-ı mübarekeler, mana-i örfîlerine alem ve
nam olmuşlar. Alem ve isim ise, değiştirilmez.
Ben kendi nefsimde tecrübe ettiğim bir hâleti çok de-
fa tetkik ettim, gördüm ki, o hâlet hakikattir. o hâlet şu-
dur ki:
sure-i İhlâs’ı arefe gününde yüzer defa tekrar edip
okuyordum. gördüm ki, bendeki manevî duyguların bir
kısmı, birkaç defada gıdasını alır, vazgeçer, durur. Ve
kuvve-i müfekkire gibi bir kısım dahi, bir zaman mana ta-
rafına müteveccih olur, hissesini alır, o da durur. Ve kalp
gibi bir kısım, manevî bir zevke medar bazı mefhumlar
cihetinde hissesini alır, o da sükût eder.
misal:
örnek, numune.
mühim:
önemli.
mürur-i zaman:
zaman geçmesi.
müteaddit:
ayrı ayrı, çeşitli.
müteveccih:
teveccüh eden, yö-
nelen.
nafi:
faydalı, kârlı.
nam:
ad, isim.
nefsimde:
şahsımda, kendimde.
sair:
diğer, öteki, başka.
sual:
soru.
sükût:
susma, sessizlik.
taife:
millet; topluluk.
tecrübe etmek:
denemek, sına-
mak.
tenvir etme:
nurlandırma, aydın-
latma.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tutma,
Cenab-ı Hakkı şanına lâyık ifade-
lerle anma.
tesbihat-ı Nebeviye:
Peygambe-
rimizin Allah’ı anmak, Onu bütün
kusur ve noksanlardan uzak tut-
mak için söylediği sözler.
tetkik:
dikkatle araştırma, incele-
me.
âlem:
sembol, bayrak.
arefe:
bayramdan bir önceki
gün.
camit:
cansız, ruhsuz.
ceset:
vücut, beden.
cihet:
yön, taraf.
ehl-i tahkik:
gerçekleri araş-
tıran, delilleriyle bilen âlimler.
elfaz:
kelimeler, sözler.
elfaz-ı kur’âniye ve zikriye:
Kur’ân-ı Kerîm’in sözleri ve
Allah’ı anmaya dair zikir keli-
meleri.
elfaz-ı kur’âniye:
Kur’ân-ı
Kerîm’e ait lâfızlar, sözler.
elfaz-ı mübareke:
mübarek
sözler, hayırlı kelimeler.
esbap:
sebepler.
hakikat:
gerçek, doğru.
hâlet:
hâl, durum.
haşiye:
açıklayıcı yazı, dipnot.
hayattar:
canlı, yaşayan.
hisse:
pay, nasip.
içtihat:
dinen kesin olarak
belirtilmeyen bir konuda
Kur’ân ve hadisten hüküm çı-
karma.
ifade etme:
anlatma.
kâfi:
yeterli.
kuvve-i müfekkire:
düşün-
me, fikir etme duygusu.
lâfız:
kelime, söz.
letaif-i maneviye:
manevî
hisler, duygular.
libas:
elbise.
lisan:
dil.
mana:
anlam.
mana-i örfî:
bir şeyin halk
arasında kullanılan manası.
manevî:
kalbe ve ruha ait.
mâni:
engel olan.
medar:
kaynak, dayanak
noktası.
mefhum:
anlam, kavram.
mesele:
cevabı istenen soru.
Mektubat | 569 |
Y
irmi
a
lTıncı
m
ekTup