Meselâ, ehl-i velâyetin ehemmiyetle virtlerinde zikir ve
tekrar ettikleri
(1)
p
¿Én
«p
¨r
Ñn
j n
’ l
ñn
Rr
ôn
H Én
ªo
¡n
ær
«n
H
@
p
¿Én
«p
?n
àr
?n
j p
ør
jn
ôr
ën
Ñ`r
dG n
ên
ôn
e
cümlesinde, daire-i vücup ile daire-i imkândaki bahr-i ru-
bubiyet ve bahr-i ubudiyetten tut, tâ dünya ve ahiret ba-
hirlerine, tâ âlem-i gayp ve âlem-i şahadet bahirlerine, tâ
şark ve garp, şimal ve cenuptaki bahr-i muhitlerine, tâ
Bahr-i rum ve Fars bahrine, tâ Akdeniz ve karadeniz ve
Boğazına –ki mercan denilen balık ondan çıkıyor– tâ Ak-
deniz ve Bahr-i Ahmer’e ve süveyş kanalına, tâ tatlı ve
tuzlu sular denizlerine, tâ toprak tabakası altındaki tatlı ve
müteferrik su denizleriyle üstündeki tuzlu ve muttasıl de-
nizlerine, tâ nil ve dicle ve Fırat gibi büyük ırmaklar de-
nilen küçük tatlı denizler ile onların karıştığı tuzlu büyük
denizlerine kadar, manasındaki cüz’iyatları var. Bunlar
umumen murat ve maksut olabilir ve onun hakikî ve me-
cazî manalarıdır.
İşte onun gibi,
(2)
n
Ú
p
ªn
dÉn
©r
dG u
Ün
Q ! o
ór
ª n
ër
dn
G
dahi, pek çok
hakaikı camidir; ehl-i keşif ve hakikat, keşiflerine göre
ayrı ayrı beyan ederler. Ben de böyle fehmederim ki:
semavatta binler âlem var. Yıldızların bir kısmı, her
biri birer âlem olabilir. Yerde de her bir cins mahlûkat
birer âlemdir. Hatta her bir insan dahi küçük bir âlem-
dir.
(3)
n
Ú
p
ªn
dÉn
©r
dG t
Ün
Q
tabiri ise, “doğrudan doğruya her
âlem Cenab-ı Hakkın rububiyetiyle idare ve terbiye ve
tedbir edilir” demektir.
ahiret:
kıyametten sonra başla-
yıp sonsuzadek sürecek hayat
âlem:
dünya, bütün yaratılmışlar.
âlem-i gayp:
varlığı kesin olan ve
mahiyeti Allah tarafından bilinen,
görünmeyen başka dünyalar.
âlem-i şahadet:
şahadet âlemi,
gözle gördüğümüz âlem.
bahir:
deniz.
bahr-i ahmer:
Kızıldeniz, Şap De-
nizi.
bahr-i muhit:
Büyük Okyanus.
bahr-i Rububiyet:
Rububiyet de-
nizi; bütün mahlûkatı besleyen,
büyüten, yetiştiren uyum içinde
sevk ve idare eden Allah’ın fiille-
rinin tamamı.
bahr-i Rum:
Akdeniz.
bahr-i ubudiyet:
kulluk denizi;
Allah’a ibadet eden bütün varlık-
ların ibadetlerinin tamamı.
beyan:
açıklama, izah etme.
cami:
kapsayan, kapsayıcı.
Cenab-ı Hak:
hakkın ta kendisi
olan, şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
cenup:
güney.
cüz’iyat:
parçalar, kısımlar.
daire-i imkân:
mümkün olan,
şartların hâkim olduğu âlem, kâ-
inat, tüm varlıklar.
daire-i vücup:
hiç bir zaman de-
ğişmeyen ve mümkinattan olma-
yan âlemler, Allah’ın isimleri ve
sıfatları gibi; ilâhlık dairesi.
ebed:
sonu olmayan gelecek za-
man, sonsuzluk.
ehl-i keşif ve hakikat:
bazı sırla-
rı, bilinmeyen gerçekleri, Cenab-ı
Hakkın bildirmesiyle bilen velîler
ve gerçekleri delilleriyle bilen
âlimler.
ehl-i velâyet:
velî olanlar, eren-
ler, Allah’ın dostluğunu kazanan-
lar.
ezel:
başlangıcı olmayan geçmiş
zaman, öncesizlik.
Fars bahri:
İran denizi, körfezi.
fehmetmek:
anlamak.
garb:
batı.
hakaik:
hakikatler, gerçekler.
hamd:
övme, Allah’a karşı olan
şükran ve memnuniyetini onu
överek bildirme, Allah’ın yüceliği-
ni övme, teşekkür.
keşif:
gizli bir şeyi bulup meyda-
na çıkarma.
mahlûkat:
yaratılmışlar, Allah ta-
rafından yaratılanlar.
maksut:
kastedilen şey, gaye.
mecazî:
gerçek anlamının dışında
başka manada kullanılan.
mercan:
eti kırmızı renkte ve be-
ğenilen bir balık.
minnet:
iyiliğe karşı duyulan şü-
kür hissi.
murat:
irade edilen, istenen.
muttasıl:
bitişik.
müteferrik:
ayrı ayrı, çeşitli.
rububiyet:
Cenab-ı Allah’ın
mahlûkatı yaratıp, besleyip,
büyütüp, yetiştirmesi, uyum
içinde sevk ve idare etmesi.
şark:
doğu.
şimal:
kuzey.
şükür:
görülen bir iyiliğe kar-
şılık hoşnutluk, memnunluk
ve minnettarlık ifade etme,
teşekkür.
tabaka:
kat, katman.
tabir:
ifade, söz.
tedbir:
idare etme, çekip çe-
virme, ihtiyacını giderme.
terbiye:
besleme, büyütme,
yetiştirme, eğitme.
virt:
belli zamanlarda okun-
ması manevî bir vazife olarak
kabul edilen zikirler.
zikir:
anma, hatıra getirme.
1.
O iki denizi salıverdi ki, o denizler birbirleriyle karşılaşırlar. • Aralarında ise bir engel vardır;
birbirine karışmazlar. (Rahman Suresi: 19-20.)
2.
Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mah-
sustur. (Fatiha Suresi: 2.)
3.
Âlemlerin Rabbi… (Meselâ, A'raf Suresi: 54; Kasas Suresi: 30, Mü'min Suresi: 64., vd.)
Y
irmi
a
lTıncı
m
ekTup
| 550 | Mektubat